SAVAŞ KILIÇ

Cümle yapısı nispeten esnek olan dillerde, kelimelerin cümle içinde hangi sırayla kullanıldığı, söylem veya metinde verimli, etkili bilgi aktarımında önemli rol oynar. Okul dilbilgisinde “cümlede vurgu” diye öğretilen şey, Türkçe cümlenin bilgi yapısı konusunda basit de olsa bir fikir verir: Cümlenin öğesi yükleme yaklaştırıldıkça vurgu artar, diye öğretirler bize; doğru ama eksik… çünkü devrik cümlede hemen yüklemden sonra gelen bir öğe de yükleme yakındır, ama vurgulu değil, aksine geri plana itilmiş bir öğedir.

“Bilgi(lendirme) Yapısı” adı verilen dilbilimsel analiz yöntemine göre, Türkçede üç tane sözdizim konumu vardır: 1) konu veya bağ (topic veya link), 2) odak (focus), 3) arka plan bilgisi veya kuyruk (backgrounded information veya tail). Bu üç konum sırasıyla 1) cümle başı, 2) fiilden hemen önce, ve 3) fiilden sonradır. Örnek olarak:

(i)    Esra kitabı okuyor
gibi bir cümlede, “Esra” öğesi cümlenin konusunu açıklıyor, “kitabı” ise cümlenin odağını oluşturuyordur. Ama konuşma veya yazının bağlamı icap ettirdiğinde, cümlenin odağını değiştirebiliyoruz:

(ii)    Kitabı Esra okuyor.
Bu defa, muhtemelen “Kitabı kim okuyor?” gibi bir soru veya söze dökülmemiş bir beklenti üzerine, cümlenin odağına “Esra” yerleştiriliyor ve “kitabı” öğesi cümlenin konusu haline geliyor. Aynı soru veya beklenti üzerine şöyle bir cevap da verilebilir:

(iii)    Esra okuyor kitabı.
Bu durumda ise “Esra” öğesi hem konu hem odak konumuna yerleşiyor, belki iki işlevi birden yerine getiriyorken, “kitabı” öğesi konuşma veya yazının bağlamı icabı zorunlu bir bilgi olmaktan çıkmış, arka plana itilmiştir (bir başka deyişle, “Esra okuyor” cümlesi pekâlâ yeterli bir cevap/söz olabilecektir.)
Türkçenin bu imkânı, İngilizce gibi sözdizimi bu kadar esnek olmayan dillere çeviri yapılması gerektiğinde farklı söyleyiş biçimlerinin, üslup araçlarının kullanılmasını gerektiriyor:

(iv)    Sırasıyla

a.    Esra is reading the BOOK.
b.    As for the book, it is ESRA who is reading the book.
c.    Esra is reading it, the book.
Tersi de doğru elbette: İng. veya Fr. gibi dillerden Türkçeye çeviri yapılırken de Türkçenin söyleyiş özellikleri, üslup araçları ve bilgi yapısı göz önünde bulunduruluyor. Sözgelimi:

(v)    Mary looked for John. But she couldn’t find him.

cümleleri Türkçeye çevrilirken, tutulabilecek ikisi makbul, üç-dört yol vardır:

(vi)    a. Fatma Ahmet’i aradı. Ama o onu bulamadı. (x)
b. Fatma Ahmet’i aradı. Ama bulamadı. (√)
c. Fatma Ahmet’i aradı. Ama bulamadı onu/Fatma/ Ahmet’i. (√)

İlkeyi daha soyut bir düzeyde şöyle özetleyebiliriz: Odak konumu (fiilden hemen önceki konum), söylemde yeni bilgi içindir; zaten bilinen şeyler ise ya fiilden sonraya (arka plana) ötelenir, ya da tutumluluk amacıyla atılır – ileride göreceğimiz üzere, zamirlerin sık sık başına gelen bir şeydir bu da Türkçede:

(vii)    I went to John. I took something along. My mother had also sent him a present with me.
Ali’ye gittim. Bir şeyler götürüyordum. Annem de benimle bir hediye göndermişti ona.

Kısacası, bu üç konum aslında üç işleme tekabül ediyor, söylem üretilirken gerçekleştirilen üç zihinsel işleme. Biz de sözlü veya yazılı bir söylemi telaffuz ederken, kaleme alırken veya çevirirken, metnin bağlamına uygun olarak her cümlede üç işlem yaparız (veya yapabiliriz): 1) cümlenin konusunu açıklama, 2) cümleyi belli bir öğeye odaklama, 3) arka plana itme. Bu işlemlerin yerli yerinde yapılmaması, metni gereksiz tekrarlarla doldurabilir; çeviri metnin akışını, okunaklılığını zedeleyebilir: Özellikle “kurallı” cümle denen dizimin tek doğru dizim olduğu sanılarak üretilen metinlerde kaçınılmaz bir yeknesaklık, kulak tırmalayıcı (yani ritimsiz) bir tekrar bulunur.