Altyazı çevirmenleri güvencesizlik ve düşük ücret gibi pek çok sorunla boğuşuyor. ÇEVBİR Yönetim Kurulu Üyeleri Aslı Takanay ve Ece Nihal Karluk, sektörde süregelen sistemsizliğe ve sömürüye karşı birlik olunması çağrısında bulundu.
Söyleşi: Berkay Dündar*
-Altyazı-Seslendirme çevirmenlerinin yaşadığı sorunlar nelerdir?
Aslı Takanay: Bu soruya yanıt verirken altyazı çevirmenlerini seslendirme çevirmenlerinden ayırmamakta fayda var doğrusu; film, dizi, belgesel ve benzeri ürünlerin altyazı ya da seslendirme çevirilerini yapan meslektaşlarımızın yaşadıkları sorunlar büyük ölçüde ortak çünkü. En temel sorunlar güvencesizlik, düşük ücretler ve hak ihlalleri diyebiliriz. Altyazı ve seslendirme çevirmenlerinin büyük bir çoğunluğu bir kuruma bağlı değil serbest çalışıyor, yani sigorta ve emeklilik hakkını kendi cebinden karşılıyor. Ödenen ücretlerin çok çok düşük olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu, çevirmenler için büyük yük hâline geliyor. Sayıca az da olsa şirketlerde tam zamanlı çalışan çevirmenler de var tabii, buralarda da ödenen maaşların parlak olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan bu arkadaşlarımızın iş yükleri de olması gerekenin çok üstünde.
-Çalışma koşullarınız nasıl? Belli bir mesainiz var mı? Direkt kanallarla mı çalışıyorsunuz, yoksa taşeronla mı?
Ece Nihal Karluk: Bu işi serbest olarak yapanlarımız için keskin mesai saatleri yok. Doğrudan kanallarla çalışan arkadaşlarımız da var ama büyük çoğunluğumuz dijital platformlar veya kanallar için çeviri hizmetini üstlenen taşeronlar aracılığıyla iş alıyor. Bir de film festivalleri, müze gösterimleri gibi alanlarda altyazı çevirisi yapanlarımız var. Bu yerlere doğrudan çalışıyoruz.
-Ne kadar kazanıyorsunuz? Ücretler nasıl belirleniyor? Yasal haklarınız neler?
Aslı: Dediğimiz gibi, bir şirkete bağlı olarak tam zamanlı çalışan arkadaşlarımızın sabit maaşı oluyor. Serbest altyazı ve seslendirme çevirmenlerinin ücretleri ise yaygın olarak çevirdikleri videonun dakikası üzerinden belirleniyor. Türkiye’de bu dakika ücretleri ne yazık ki çok düşük, örneğin kimi durumlarda dijital platformlar tarafından taşeronlara ayrılan çeviri bütçesinin ancak %5’i çevirmenin eline ulaşıyor. Bu gerçekten kabul edilemez bir şey. Şu an Türkiye piyasasında telaffuz edilen ortalama rakamlarla bir çevirmen haftanın beş günü çalışsa ve her gün 15 dakikalık video çevirisi yapsa, eline ay sonunda 3000 ila 4800 TL arası bir miktar geçer. Kaldı ki bir çevirmenin günde 15 dakikalık çeviri yapması da hem çevirinin kalitesini olumsuz yönde etkileyebilecek bir şey, hem de çevirmenin insani koşullarda çalışmasına aykırı. Altyazı-seslendirme çevirisi alanında çeviriye ayrılması gereken süre için çatı örgütümüz Avrupa Altyazı ve Seslendirme Çevirmenleri Federasyonu’nun (AVTE) öngördüğü rakamları da bu vesileyle belirtmiş ve altını çizmiş olalım: 52 dakikalık bir belgesel ya da dizi bölümünün çevirisi için (günde en fazla 8 saat çalışarak) 1 hafta, 100 dakikalık bir uzun metrajlı bir film için ise 2-3 haftalık süre öngörülüyor. Türkiye’deki altyazı-seslendirme çevirmenleri bu sisteme ve sürelere göre çalışsa ellerine ayda en fazla 2000 ila 3200 TL gibi bir ücret geçer. Takdir edersiniz ki, bu tür rakamlarla hayatlarını idame ettirmeleri mümkün değil insanların, günümüzde kiranızı dahi ödeyemezsiniz bu ücretlerle. Türkiye’deki en temel sorunlardan biri bu.
Ece: Öte yandan bazı kanallar ve taşeron firmalar alandaki bilgi eksikliğinden, bu alanın gençler ve yeni mezunlar tarafından cazip bulunmasından faydalanıp çevrilecek videolara paket fiyat da biçebiliyor. “90-120 dakika arası bir film şu şu lira” diyorlar mesela, oysa izlemek için başına oturduğunuzda bile birine 90 dakika, birine 120 dakika mesai harcadığınız filmlerin çevirisi için harcanan emek ve mesai bir olabilir mi? Bu paket fiyatları dakikaya vurduğunuzda daha da düşük rakamlarla karşılaşıyorsunuz zaten.
İş seslendirme çevirisinin ücretlendirilmesine gelince durum daha da vahim bir hâl alıyor çünkü birbirinden ayrı kabul edilen, farklı uzmanlıklar gerektirdiği için ayrı kişilere bölüştürülmesi gereken, aynı kişiye verilse bile ayrıca ücretlendirilmesi gereken, “adaptasyon” veya “uyarlama” olarak adlandırdığımız, dublaj çevirisinin kayda alınacak hâle getirilmesi yani ağız senkronunun yapılması, çevirinin erek izleyiciye göre uyarlanması işi de yine çevirmene “çeviri” adı altında paket olarak veriliyor, çevirmen aslında tek iş fiyatına, ki çok da düşük bir fiyat bu, birkaç işi birden yapıyor. Alandaki bilgi eksikliği yüzünden de çevirmenler bunun yanlış bir pratik olduğunun çoğunlukla farkında değil ne yazık ki.
Gözlemlediğimiz bir diğer sorun da, seslendirme için yapılan çevirilerin kopyala-yapıştır yöntemiyle altyazı metnine veya altyazı çevirilerinin yine aynı şekilde dublaj metnine dönüştürülmesi. Bu örneklerin çoğunda çevirmen, ne çevirisinin bu şekilde kullanıldığından haberdar oluyor ne de bundan ayrıca bir ücret alıyor, oysa taşeron dediğimiz şirketler müşterilerine seslendirme çevirisi için ayrı, altyazı çevirisi için ayrı fatura kesiyor.
Altyazı ve seslendirme çevirmenlerinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında işlenme eser sahipliğinden doğan umuma arz, adın belirtilmesi ve eserde değişiklik yapılmasını men etme gibi manevi hakları; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı ve temsil hakkı gibi mali hakları bulunuyor. Çevirilerinin kendilerinden habersiz ve izinsiz kullanıldığını fark eden çevirmenleri, haklarını savunmalarında kendilerine destek olabilmemiz için ÇEVBİR çatısı altında birlik olmaya çağırıyoruz.
-Günümüzde google translate ile de çeviri yapılabiliyor, bu bağlamda çeviri ekipleri farkını nasıl ortaya koyuyor?
Aslı: Açıkçası Google Translate ile çeviri yapılabiliyor cümlesini o kadar rahat kurabileceğimizi düşünmüyoruz. Çevirinin diğer alanlarında da Google Translate’in kolaylıkla kullanılamayacağını düşünmekle birlikte, film, dizi, belgesel çevirileri özelinde çevirmenlerin sadece yazılı ifadeleri çevirmediğini, konuşan karakterin tonlamasını da ‘okuyarak’ çeviri yaptığını düşünürsek Google Translate’in böyle bir ihtiyacı karşılayamayacağı sonucuna hızla varabiliriz. Belki çok basit birkaç cümlede işe yarar bir karşılık önerecektir ama bizim çevirdiğimiz ürünler içinde çok küçük bir yer tutar bu tür basit ifadeler. Belki de bu işi böyle farazi bir yerden tartışmaktansa somut örnek üzerinden derdimizi anlatmaya çalışmak daha sağlıklı olur. Örneğin, 1967 yılı yapımı Camelot adlı filmin hemen başından kısacık bir sahnenin çevirisine bakalım. Aşağıdaki tabloda ilk sütunda orijinal film diyaloğunu, ikinci sütunda filmin 2015 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeki gösteriminde kullanılan çeviriyi (bir insan tarafından çevrilen metni), son sütunda da orijinal metni Google Translate’e yüklediğimizde elde ettiğimiz metin ya da metinimsiyi görebilirsiniz.
Şimdi öncelikle bizim alanımız için son derece hayati olan bir noktanın altını tekrar çizelim. Yukarıdaki alıntılar ancak filmle birlikte izlendiğinde tamamlanacaktır, çünkü film, dizi, belgesel gibi görsel-işitsel metinler adı altında tanımladığımız ürünler sadece kelimelerden ibaret değil, sesler, tonlamalar, karakteri canlandıran oyuncunun mimikleri, jestleri, verilen es’ler, sessizlikler, vesaire, hepsi bizim üzerinde çalıştığımız metinlerin ayrılmaz parçası. Kısacası, çeviri de bu haliyle eksik, filmle birlikte okunmalı. Ama şu haliyle bile Google Translate’in bize nasıl çıktı sunduğu ortada, yukarıda bahsettiğimiz gibi, ancak basit cümlelerde beklentiyi karşılayabiliyor; buradaki tek örnek şu cümleler: “Ne zaman tökezledim? Nerede hata yaptım?” Diğer yerlerde ya söyleneni kavrayamıyor, anlamsız bir grup kelime sunuyor ya da diyaloğun ‘ruhunu’ okuyamıyor, dümdüz yavan bir karşılık sunuyor.
-Ne kadar bir zamanda teslim etmeniz bekleniyor? Ortalama 2 saat süren bir filmi çevirmek ne kadar sürüyor?
Aslı: Teslim süreleri çalıştığınız müşteriye ya da aracı firmaya göre değişiklik gösteriyor ama öyle günde bir dizi bölümü ya da bir film teslim etmeniz beklenmemeli. Yukarıda ideal teslim sürelerine dair detaylı bilgi vermiş olduk AVTE’ye referansla. Şunu ekleyebiliriz belki; altyazı ve seslendirme çevirileri için harcanan süre farklılaşabiliyor; örneğin, seslendirme çevirisinde çevirinin yanı sıra çevirmenden senkron, arka plan konuşmalarının çevirisi, nefes ve nidaların girilmesi gibi çeviriyle bağlantılı diğer hizmetler de bekleniyorsa süreç hâliyle daha uzun oluyor.
-Büyük şirketlerin bu konuda bir sömürüsü, mobbing söz konusu mu?
Ece: Türkiye’de bu sektörde büyük ya da küçük neredeyse her şirkette bir sömürü söz konusu olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Tabii burada sektördeki en büyük iş yükünün taşeron dediğimiz aracı kurumlarda olduğunu söylemekte fayda var, yani çoğunlukla taşeronların sömürüsüne maruz kalıyorsunuz. Bunlar da dublaj stüdyoları ve çeşitli çeviri şirketleri aslında.
Mobbing konusuna gelince, serbest çalışan arkadaşlarımız için çok geçerli bir durum olmayabilir bu. Yani size akıl almaz teslim tarihleri dayatıldığında “Hayır, yapmıyorum” demeniz, içeride çalışan arkadaşlarımıza göre çok daha kolay. İçeride çalışan arkadaşlarımızın uğradığı mobbingden bahsetmekte fayda var ama, onların da duyulması gerekiyor çünkü. Ben iki sene boyunca bir dublaj stüdyosunda çalıştım, beni işi bırakmaya sürükleyen nedenlerin hepsi, ilerleyen zamanda birlikte çalıştığım beş çevirmen arkadaşımın da şirketle yollarını ayırmasına sebep oldu. Bir de benden önce aynı yollardan geçtiğini bildiğim çevirmen arkadaşlarım var. Yani bu şirketlerde sürekli bir sirkülasyon söz konusu aslında. Çevirmen ama daha da önemlisi editör olarak sizi bünyelerine katıyorlar, üç kuruşa dışarıya dağıttıkları çevirileri içeride toparlamanızı bekliyorlar, ara ara “Bu iş yarın kayda giriyor, kaçıncı dakikadasın?” gibi sıkıştırmalara maruz kalıyorsunuz, çok sık fazla mesai yapıyorsunuz, en önemlisi de kendinizi ne kadar kanıtlamaya çalışırsanız çalışın ne uzuyor ne kısalıyorsunuz çünkü sizin yerinize daha ucuza gelecek bir yeni mezun almak için canınıza tak etmesini bekliyorlar adeta. En azından benim deneyimim bu yöndeydi. İçerideki çevirmen ve editörlerin çok sık değiştiği, her yeni gelene bütün işin baştan öğretildiği ama güya “ekonomik” bir sistem(sizlik) yani, kesinlikle sürdürülebilir değil, çalışanlar için de çok yaralayıcı bir deneyim.
-Korsan filmlerin çevirmenliğini kim yapıyor? Onların çalışma sistemi nasıl? Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
Aslı: İş yaptığımız bir mecra değil, o yüzden çalışma sistemlerine dair bir şey söyleyemeyiz, doğrudan ilişkisi olan arkadaşlarımıza sormak daha sağlıklı olur sanırım. Bize yansıması nasıl oluyor bu tür çevirilerin? Örneğin, bizim ‘kötü işveren’ diye tanımladığımız yerlerde karşılaşabiliyoruz bu metinlerle. Kötü işverenden kastımız ne? Telifli çeviri yapan kişilerin emeğini değersizleştirmeyi, dolayısıyla çeviri ücretlerini bir hiç seviyesinde tutmayı, çevirmenlerin mali ve manevi haklarını ihlal etmeyi alışkanlık haline getirmiş kişi ve kurumlar. Nasıl karşılaşıyoruz? Zaten çok çok az olan çeviri ücretini ödememek için bu tür sitelerden, kimselere haber vermeden metin indirip kullanabiliyorlar, bunu Türkiye’nin en büyük medya kuruluşlarında, televizyon kanallarında çeviri yayınlardan sorumlu üst düzey kişilerin, hatta bilhassa onların yaptığını biliyoruz. Sosyal medyaya konu olana kadar fark edilmeyebiliyor bu tür işler. İzinsiz kullanım burada da geçerli tabii. Bize göre korsan sitelere çalışan insanlar açısından da kabul edilir şey olmamalı bu.
-Sizin ekleme yapmak istediğiniz bir nokta var mı?
Ece: ÇEVBİR bünyesinde oluşturduğumuz çalışma grubumuzla hazırladığımız asgari tarifeleri, terimceleri ve tip sözleşmeleri geçtiğimiz yıldan beri ÇEVBİR’in internet sayfasında yayınlıyoruz, tarifelerimizi her yıl güncelliyoruz. Bunların hepsi hem çevirmenler hem işverenler için çok önemli kaynaklar, buradan tekrar duyurmuş olalım. Sektörde süregelen bu sistemsizliğe ve sömürüye karşı birlik olmamızı çok değerli buluyoruz, henüz üye olmamış tüm meslektaşlarımızı ÇEVBİR’de mücadeleye davet ediyoruz.
*Söyleşinin kısaltılmış versiyonu BirGün Gazetesi’nin web sitesinde 22.06.2022 tarihinde yayınlanmıştır. (https://www.birgun.net/haber/cevirmenler-somurunun-ortasinda-392750)