Sosyal/Beşeri Bilimler Metinlerinin Çevirisine Genel Bir Bakış[1]

Beyza Sumer Aydaş

Çeviri, kaynak dil ve hedef dil olmak üzere iki dili, yabancı kültür ve yerel kültür olmak üzere iki kültürü, orijinal metin ve çeviri metin olmak üzere iki metni, yazar, çevirmen, okur olmak üzere üç aktörü içeren bir süreçtir. Çeviriyi orijinal metnin anlamını yorumlama, aynı mesajı hedef dilde yeniden üretme, inşa etme, yaratma süreci olarak tanımlayabiliriz. Ancak bilindiği gibi bu, kelimelerin, cümlelerin birebir karşılıkları bulunarak işleyen doğrusal mekanik bir süreç değildir. Çeviri, merkezinde çevirmenin olduğu öznel bir okuma, anlama, yorumlama, karar verme ve sorun çözme sürecidir.

Çeviri bağlamında tüm metin türlerinin biçim, içerik, söylem açısından farklı zorlukları vardır. Aynı zamanda bu çevirilerin amacı ve hedef kitlesi de farklıdır. Bu nedenle farklı uzmanlıklara, deneyimlere sahip farklı çevirmenler gerektirir. O halde sosyal/beşeri bilimler metinlerinin özgünlükleri, zorlukları nelerdir ve buna bağlı olarak çevirmeninin taşıması gereken özellikler nelerdir?

Sosyal/beşeri bilimler metinleri denildiğinde sosyoloji, ekonomi, antropoloji, arkeoloji, tarih, psikoloji, felsefe, kültürel çalışmalar, toplumsal cinsiyet çalışmaları, çeviribilim vs. gibi alanlarda üretilmiş metinleri anlarız. Bu metinlere “düşünce metinleri” de denilmektedir. Disiplinlerarası bir alan olduğundan bu metinler hem birbirleriyle iç içe geçerler, yani örneğin sosyolojinin içinde tarih olur, kültürel çalışmalarda felsefe olur; hem de bu metinlerin içine zaman zaman bir şiir ya da edebi bir metinden bir bölüm de girebilir. Bu nedenle metin türleri arasındaki net çizgilerin bazen bulanıklaştığını belirtmekte de fayda var.

Sosyal/beşeri bilimler metinlerinin özgünlüklerini ve buna bağlı çeviri güçlüklerini anlamak üzere metin içi unsurlarına ve metin dışı unsurlarına bakarak metin analizi yapma yöntemine başvurabiliriz. Metin içi unsurlardan kasıt içerik, söylem ve yapıyken metin dışı unsurlar yazarının kim olduğu, derdinin veya amacının ne olduğu, okurunun kim olduğu gibi unsurları içerir.

Sosyal/beşeri bilimler metinlerinin metin içi unsurlarına bakıldığında içeriğinin bilgi yüklü olduğu, amacının bilgi ve düşünce aktarımı olduğu söylenebilir. Ayrıca bu metinlerde akademik veya bilimsel bir söylem veya dil kullanılmaktadır. Söz konusu metinlerin bir savı ve savlama yöntemi vardır. Bu metinlerin çevirisi içerdiği bilgileri, savları aktaracak şekilde doğru ve anlaşılır olmalı ama yerli bir sosyal bilimci tarafından yazılmış gibi de olmamalıdır. Zaman zaman bu metinlerin bazılarının dili de edebi metinlerinkine yaklaşır, kelime oyunları, metaforlar vs. kullanılır. Ayrıca bu metinlerin bütününe bakıldığında dipnotlar, sonnotlar, alıntılar, atıflar, kaynakça, dizin gibi diğer metin türlerinde bulunmayan ilave kısımlar bulunur. Bu kısımların çevirisi ve düzenlemesi de hem ana metnin doğru şekilde anlaşılıp yorumlanmasına bağlıdır hem de ekstra zaman ve enerji gerektirir.

Yapısına bakacak olursak bu metinler kelime bazında kavramlardan, teknik terimlerden, kendine has bir terminolojiden oluşur. Her kelime bağlamına, dönemine, bölgesine göre farklı anlamlar kazanabilir. Kavramlarsa yerleşik veya tartışmalı olabilir. Evrensel olarak paylaşılıyor da olabilir, olmayabilir de. Kültüre özgü, döneme özgü, ideolojik olabilir. Bu nedenle bu tür kavram, terim veya terminoloji çevirisinde mevcut literatürle tutarlı olmak adına önce hedef dilde standart, yerleşik bir çevirisi, kabul gören bir eşdeğeri var mı ona bakmak gerekir. Bunun için de felsefe ve sosyoloji gibi alan sözlüklerine başvurulabileceği gibi, şayet yazara özgü bir kavramsa (örneğin Lacan’ın sembolik düzeni, Marx’ın artı(k)-değeri veya determinizmi, Weber’in Protestan etiği vb.) Weber, Marx, Lacan sözlüğü gibi yazar sözlüklerinden de yararlanılabilir. Çeşitli arama motorlarında söz konusu kavramı veya terimi hedef dilde aramanın, geçtiği veya kullanıldığı makale veya kitaplara ulaşmanın da, hem doğru anlamak hem de doğru aktarmak açısından faydası olacaktır. Bu alanda kavramlar temeldir ancak zamanla değişim geçirmiş olabilecekleri gibi farklı anlamlar, yananlamlar, karşıt anlamlar da kazanmış olabilirler. Ayrıca bu alanda sürekli yeni terimler de oluşmaktadır. Sosyal/beşeri bilimler metinlerinin çevirisinde kavramlar ve terminoloji elzem olduğundan ve çeviri metin boyunca terminoloji tutarlılığı önemli olduğundan bu konuda hiçbir araştırma gayretinden kaçınılmamalıdır. Google vb. araştırma olanakları olmayan bir dönemde, çeviri yaparken sık sık kütüphanelere taşındığımız bir zamanda çeviri yapmaya başlamış biri olarak söylemeliyim ki bugünkü araştırma olanakları, bilgiye erişim imkânları çok geniş. Yerimizden kalkmaya bile gerek kalmadan pek çok makaleye veya kitaba, sözlüğe, kaynağa ulaşabiliyoruz. Araştırma ve bilgiye erişim olanakları açısından sahip olduğumuz bu şansı sonuna kadar kullanmakta fayda var.

Sosyal/beşeri bilimler metinlerine cümle bazında bakıldığındaysa, cümlelerin çoğunlukla uzun, zaman zaman anlaşılması zor olduğu görülür. İngilizce sözdizimi ile Türkçe sözdizimi farklı olduğundan çeviride orijinal metnin yapısına sadık kalmak anlaşılmazlığa sebep olabilir. Çevirmenin yazara olduğu kadar okura da sorumluluğu olduğundan metnin anlaşılır olması için bazen cümleleri bölmek, bazen yapısını, sözdizimini değiştirmek gerekebilir. Etken-edilgen yapılar, olumlu-olumsuz söyleyişler değiştirilebilir. Eylemlerin oluş sırasını gözetmek önemlidir, ona göre bazı değişiklikler yapılabilir. Sıfatların, nitelemelerin neyi nitelediği önemlidir, yine buna göre değişiklikler yapılabilir. Noktalama ve imla da Türkçeleştirilebilir. Çeviri yapmak kaynak metnin tek tek ögelerinin karşılığını arayıp bulmak olmadığından daima bütüne bakmak, bağlamdan hiç kopmamak, hedef dilde bir anlam ifade ediyor mu onu gözden geçirmek unutulmamalıdır. Bu noktada da devreye yazarın kim olduğu, metnin amacının ne olduğu, okurunun kim olduğu gibi metin dışı unsurlar girer.

Yazarın metnini doğru anlamak ve doğru aktarmak açısından yazarın kim olduğunu, derdinin ne olduğunu, tutumunun, duruşunun nasıl olduğunu, hangi alanlarda çalıştığını, diğer eserlerini, yayınlarını bilmek önemlidir. Genellikle bu tür metinlerin yazarları akademisyen, uzman veya araştırmacılardır. Kendi eserleri kadar onların hakkında yazılmış eleştirileri okumak da faydalı olacaktır. Bu şekilde yazarın ideolojik veya diğer hassasiyetleri bilinir ve olmayan hassasiyetler yaratılmaz. Örneğin toplumsal cinsiyete duyarlı değilse, öyleymiş gibi çevrilmemeli, sağcı-muhafazakârsa bu tutumun hassasiyetleri gözetilerek çevrilmelidir. Bu noktada çevirmen kendi duruşunu dayatmamalı, yazarınkine sadık kalmalıdır. Yazıldığı yer ve zaman da önemlidir. Günümüzün politik doğruları da dayatılmamalıdır.

Bütün metinlerin aslında okurları için çevrildiği temel varsayımıyla sosyal/beşeri bilimler metinlerinin hedef okur kitlesini doğru saptamak önemlidir. Bu metinlerin genel olarak hedef kitlesi, tıpkı yazarları gibi akademisyenler, uzmanlar, öğrenciler ve konuyla ilgilenenlerdir. Bu nedenle bu metinlerin okurunun konuyla ilgili ve bu konuda bilgili olduğu varsayılır. Bu nedenle temel bilgilere, argümanlara hâkim olduğu düşünülür. Her şey açıklanmaya çalışılmaz, gereksiz dipnotlardan kaçınılır.

Peki sosyal/beşeri bilimler metinlerinin bu özellikleri ışığında çevirmeni hangi donanımlara sahip olmalı, hangi özellikleri taşımalıdır? Öncelikle tüm çevirmenlerde olması gereken genel özelliklerin hepsini taşımalıdır. Çeviri bilincine ve meslek etiğine sahip olmalıdır, sorumluluklarını bilmelidir. İki dilde yeterlilik olmazsa olmazdır ama ana dilinde veya hedef dilde daha bir yetkin olmak gerekir zira anladığınızı anlaşılır şekilde ifade etmek ana dilinde hâkimiyet gerektirir. Alan bilgisi ve deneyimi de elzemdir. Dolayısıyla bu alanda uzmanlaşmış, bu alanın gerekliliklerinin ve sorumluluklarının farkında olan bir çevirmen olması, çevirinin niteliğini iyileştirecektir. Çevirmenin alana ve kavramlara, tartışmalara aşinalığı bu tür çevirilerde önemli bir rol oynar. Alanda bilgi sahibi ve alan okuru olmasında fayda vardır. Alandaki çevirilerden, kullanılan jargondan, terminolojiden haberdar olmalıdır. Çevirmen sadece diller arasında değil kültürler arasında da gezindiğinden iki kültürlü bir vizyona sahip olmalı, ideolojiler, ahlaki sistemler, sosyo-politik sistemler hakkında fikir sahibi olmalıdır.

Çevirmen her şeyden önce iyi bir okurdur. Bu alana okur olarak da ilgi duyuyor olması, bu alandaki yayınları hem Türkçe hem de İngilizce takip ediyor olması çevirilerinde önemli bir fark yaratacaktır. Öte yandan Türkçe edebiyat okumalıdır ki dil bilincini kaybetmesin, mesleki deformasyona uğrayıp sürekli çeviri yaptığı kaynak dilin yapılarıyla düşünmeye, çevirmeye başlamasın. Kıymetli çevirmenler, dilbilimciler, çeviribilimciler tarafından yazılmış çeviribilim, etimoloji, dilbilim alanlarında eserlerden faydalanmak da önemlidir. Orijinal ve yaratıcı düşünmek, alternatifler yaratıp değerlendirmek hem çevirmen kendi deneyimleri, artan bilgisi, ve pratikle özgüven kazandıkça hem de diğer çevirmenlerin deneyimlerini, stratejilerini kendi repertuarına kattıkça daha da kolaylaşacaktır.

Sosyal/beşeri bilimler metinlerinin çevirisi alanında süregiden tartışmalardan biri, bu metinleri çeviri eğitimi almamış sosyal bilimci akademisyenlerin mi yoksa alan bilgisi olmayan çevirmenlerin mi çevirmeleri gerektiği, ya da sonucun hangisinde daha iyi olduğudur. Bu alanda çeviri için daha çok akademisyenlerin tercih edilmesi alana dair bilginin elzem olmasından kaynaklanır. Ama istisnaları olmakla beraber söz konusu akademisyenler çeviri eğitimiyle kazanılan çeviri bilincine yeterince sahip olmayabilir. Burada sadece formel bir eğitim almış olmaktan bahsedilmediğini, çeviri bilincine sahip olmanın, sorumluluklarını bilmenin kastedildiğini belirtmekte fayda var. Akademisyen sürekli bu tür metinlerin dünyasında yaşar, anlamakta sıkıntı çekmeyebilir ama bunu aktarmakta, okurun ihtiyaçlarını bilmek ve karşılamak konusunda sorun yaşayabilir. Alan bilgisi olmayan çevirmenler yaptığındaysa, kavram ve kuramlara, terminolojiye ve bu tür metinlerin anlam evrenine aşina olmadıklarından çeviri kusurlu olabilir. Her iki durumda da sonucun çoğunlukla sıkıntılı olduğu, eksik kaldığı söylenebilir. Çeviri hem bilgi hem de beceri isteyen bir iştir. Yalnız bilgiyle de yalnız beceriyle de olmaz.

Sanırım tüm bu bahsi geçen noktaları biraz olsun somutlaştırmanın en iyi yolu kişisel deneyimlerimizi paylaşmak. Son dört beş yıldır feminizm alanında çeviriler yapıyorum, hem bu alandan çok besleniyorum hem de çevirilerimle ufak da olsa feminist bir eylemde bulunmuş olduğumu, bu alana katkı sağladığımı düşünüyorum. Bu alanda yaptığım ilk çeviri, Sara Ahmed’e ait Feminist Bir Yaşam Sürmek adlı kitabın çevirisiydi. Kişisel ilgimden dolayı feminist kuram hakkında biraz bilgim vardı ama o dönemde Sara Ahmed’i maalesef hiç tanımıyordum. Bu nedenle kitabı çevirmeye başlamadan önce hazırlanmam, hangi sularda yüzdüğünü bilmem gerekiyordu. Bu da yoğun bir araştırma ve okuma dönemi demekti. Yazarın daha önce Türkçeye çevrilmiş kitaplarını orijinalleriyle beraber okuyarak işe başladım. Bu şekilde yazarın hem alanını hem de kullandığı terminolojiyi öğrenmeye çalıştım. Öte yandan yazarı iyice tanımaya çalıştım, biyografisini, eserlerini, hakkında yazılmış makale ve incelemeleri okudum. Bir yandan da hem Türkçe hem de İngilizce kaynaklardan (feminist dergiler, bloglar vs.) feminist kuram ve tartışmaları okumaya devam ederek hem konuyu hem de yerleşik terminolojiyi kavramaya çalıştım. Bu şekilde önce çeviri yapacağım zemini oluşturmuş oldum. Bir yandan da notlar alarak, soru işaretleri koyarak taslak metnimi hazırlamaya koyuldum. Kitapta bahsi geçen diğer feminist yazarların (Virginia Woolf, Simone de Beavoir, Judith Butler, bell hooks vb.) eserlerini ve çevirilerini de okumaya, savlarını öğrenmeye gayret ettim. Kitapta adı geçen filmleri izledim, müzikleri Böylece içinde hareket edeceğim alanın sınırlarını aşağı yukarı belirlemiş oldum. Bundan sonra sıra ayrıntılardaydı.

Kitapta geçen en önemli kavramlardan biri intersectionality (kesişimsellik) idi. Sınıfsal, ırksal, cinsel vb. tahakküm biçimlerinin iç içe geçtiğini vurgulayan bu ifade belli ki hem yazar hem de feminist düşünce açısından merkezi bir kavram ve yaklaşımdı, bu nedenle bu yaklaşımı özellikle iyice anlamaya çalıştım. Feminist killjoy yazara ait bir ifadeydi, feminist olmanın söz ve eylemler yoluyla gündelik hayatta biraz keyif kaçırmakla, biraz ortamı soğutmakla, cinsiyetçi veya ırkçı bir espriye gülmemekle olan bağlantısının altı çiziliyordu. Bu bağlamda ömür törpüsü mü desek baş belası mı desek oyunbozan mı desek üzerine bir hayli kafa yorduk. Neticede ben oyunbozanı tercih ettim ama belki başka bir çevirmen veya okur başka bir kelimeyi tercih ederdi.[2] Biliyoruz ki bir kelimeyi, bir cümleyi çevirmenin tek bir yolu, tek bir doğrusu yok. Önemli olan yaptığımız seçimleri, verdiğimiz kararları gerekçelendirebilmek, en başta kendimize açıklayabilmek. Desire lines bir başka ilginç ifadeydi. “Arzu hatları, yolları” deyip geçmek gayet mümkündü. Fakat daha sonra öğrendim ki bu bir peyzaj mimarisi terimi ve “var olan yollar dışında insanların hayvanların gide gele belirginleştirdiği patikalar” anlamına geliyor. Kitapta toplumsal normlara uymayan, kendi bildikleri yoldan gitmekte kararlı insanlara, özellikle kadınlara atıfta bulunmak için kullanılıyor. Çeviri yaparken, bazen bir veya birkaç kelimeyle söylenip geçilen ifadelerden işkillenip hikâyesinin peşine düşmek, izini sürmek çeviri metinde önemli bir fark yaratabilir. Ayrıca metnin genelinde yazar yer yer edebiyata yaklaşan bir üslupla, kelime oyunlarına, atıflara, metaforlara vs. başvurarak yazıyordu ve bu açıdan çevirinin bütününde yazarın üslubunu, tarzını, söyleyiş biçimini aktarmak, yansıtmak açısından da bir hayli zorlayıcı bir metin olduğunu söyleyebilirim. Böyle böyle ilmek ilmek, emek emek çeviri tamamlandı. Tabii ki daha sonra metin, başta editör Pınar Büyüktaş olmak üzere kitabı yayına hazırlayanların elinden, gözünden geçip onların katkılarıyla daha da iyileşerek son halini aldı.

Ezcümle, hem genel olarak hem de bu kitap özelinde çeviri süreci benim için hem haz hem de acı dolu bir emek süreciyken bir o kadar da keyifli bir araştırma ve öğrenme biçimi. Yayımlandıktan sonra kitabınızı elinize aldığınızda üretkenlik hissinin yarattığı tatminin paha biçilmez olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Bu sayede yirmi yıldır her kitap çevirisini tükenerek bitirirken bir sonrakine taptaze bir iştahla başlayabiliyorum…

Ankara, Aralık 2020

[1] Bu yazı, Hacettepe İngilizce Mütercim-Tercümanlık Bölümü için 2010 yılında hazırladığım, “Babil Kulesi ve Fildişi Kule Arasındaki Diyalojik İlişki: Sosyal/Beşeri Bilimler Metinlerinin Çevirisinin Yorumbilgisi Işığında Bir Çözümlemesi” adlı yüksek lisans tezime dayanılarak hazırlanmıştır. Bu yazıda bahsi geçen kaynak dilin İngilizce, hedef dilin ise Türkçe olduğunu hatırda tutmakta yarar var.

[2] Örneğin bu konuda Ezgi Hamzaçebi’nin yaptığı fikri katkı için bkz. https://www.5harfliler.com/keyif-torpusu-killjoy-icin-yeni-bir-ceviri-onerisi/ (erişim tarihi: 07.12.2020)