Fransa’da kitap çevirmenlerini temsil eden iki örgüt, Kitap Çevirisini Destekleme Derneği (ATLAS) ve Fransa Kitap Çevirmenleri Birliği (ATLF), Mart 2023’te çeviri alanında otomasyona karşı bir bildiri yayınladı. ATLAS ve ATLF’nin çeviride “yapay zekâ” uygulamalarının yaygınlaşması üzerine dört yıl boyunca yürüttüğü kapsamlı çalışmaların özeti mahiyetindeki bildirinin, Türkiye’de de yayıncılık alanını meşgul etmeye başlayan “makine çevirisi” tartışmalarına ışık tutacağını ümit ediyoruz.

Bildiride, halihazırdaki “yapay zekâ” uygulamalarının dar anlamda çevirmenlik mesleği üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra, dilin ve düşüncenin gelişimi başta olmak üzere daha geniş çaplı toplumsal etkilerine de dikkat çekilmesini önemli buluyoruz. Özellikle düşünce ve edebiyat eserleri söz konusu olduğunda, çeviri zanaatini insana özgü yaratıcılığından koparıp “hız” ve “verimlilik” kaidelerini temel alan bir “üretim girdisi”ne dönüştürme eğilimi gösteren uygulamaların kaygı verici olduğunu düşünüyoruz.

Teknolojik gelişmelerin son tahlilde insan için ve insan yararına olması gerektiği ilkesinden hareketle, bu uygulamaların toplumun tamamını ilgilendiren kapsamlı sonuçlarının tüm yönleriyle tartışılmasından yanayız. Fransız meslektaşlarımız gibi bizler de, “fikrimiz sorulmadan” bize dayatılacak hiçbir uygulamayı kabul etmeyeceğimizi beyan ediyoruz.

Makineleri değil, insanları besleyelim; makinelere değil, insanlara öğretelim…

ÇEVBİR

(Bildiriyi Fransızca aslından Aslı Sümer, Devrim Çetinkasap, Nihan Özyıldırım ve Savaş Kılıç çevirdi. Savaş Kılıç, çeviriyi özgün metinle karşılaştırdı. Elçin Gen, Elif Okan Gezmiş ve Menekşe Arık, Türkçesi üzerinden son okuma yaptılar. Özgün metin için bkz. https://www.atlas-citl.org/tribune-ia/.)

Bazı dil çiftlerinde “makine çevirisi” yoluyla elde edilen sonuçların verimli ve doğru olduğu fikri, kitap üretim zincirinin aktörlerini ve kullanıcılarını giderek daha fazla etkisi altına alıyor. Kısa bir süre önce ChatGPT’nin piyasaya sürülmesi, çevirmenler, çizerler ve kod yazarları başta olmak üzere çoğumuzun birkaç sene öncesine kadar hayal bile edemeyeceği kadar yakın bir gelecekle yüzleşmesine sebep oldu. Livre de Poche Yayınları, en son, kitaplarının kapağında görsel üretim algoritmalarının kullanılmasını yasakladı; mahkemelerde eser sahiplerinin yapay zekâ geliştiricilerine açtığı ilk davalar görülmeye başladı bile; bazı seçkin üniversiteler, bu programların belli sınırlamalar olmaksızın kullanılmasını yasakladı…

Sanatkârlığa dayalı meslekleri üretim algoritmalarından korumak için hâlâ zamanımız var.

Elli yıldır çeviriyle ilgili mesleklerdeki gelişmeleri ve çalışma koşullarını takip eden Kitap Çevirisini Destekleme Derneği (ATLAS) ve Fransa Kitap Çevirmenleri Birliği (ATLF), yapay zekânın kendi alanlarında –kitap çevirisinde– yakında yol açacağı tehlikelere karşı uyarıda bulunuyor ve çeviriyi, son derece temel ve tam anlamıyla insani bir zihinsel faaliyet olarak savunmaya devam etmek gerektiğine dikkat çekiyor. Çeviri, zekâsı ancak adında kalan yazılım programları karşısında bağımsızlığını koruması gereken bir zihinsel uğraştır.

1. Bağlam: Tahmin yürütmüyor, tecrübeye dayanarak konuşuyoruz

ATLAS tarafından kurulan “Makine Çevirisi Gözlemevi” çalışmalarında dört yılı geride bıraktı.[1] ATLF’nin “makine çevirisinin çevirmenlerce düzeltilmesi” (post-édition) hakkında yürüttüğü araştırma Aralık 2022’de yayınlandı.[2] Sanatçı ve Eser Sahibi Emekçiler Sendikası (STAA), “Sanatkârlığa Dayalı Mesleklerin Otomasyonuna Hayır: Çeviri Çözülmesi Gereken Bir Problem Değildir” başlıklı ufuk açıcı bir forum düzenledi.[3] Kasım 2022’de Arles’da yapılan kitap çevirisi oturumlarında yapay zekânın sarsıntıya uğrattığı çeviriyle ilintili diğer mesleklerin temsilcilerini dikkatle dinledik. Tüm bunlar üzerine iki örgüt, Altyazı-Seslendirme Çevirmenleri Birliği (ATAA) ve Fransa Çevirmenler Derneği (SFT),[4] kamuoyunu bu teknolojinin endüstriyelleşmesine karşı açıkça uyardı ve kitapla ilgili mesleklerde çalışanları, kayda değer bir dijital kirlilik yaratan bu uygulamalar hakkında acil şeffaflığa davet etti.

2. İnsan Çevirisi Nedir?

STAA’nın, sanatkârlığa dayalı mesleklerin otomasyonuna karşı Kasım 2022’de düzenlediği toplantının sonuç metninde “Çeviri çözülecek bir problem değildir”[5] yazıyordu. Çeviri bir zanaat, maharet, yaratıcı bir edim, insani bir deneyimdir. Dilin standartlaştırılmış bir kurallar bütünü değil bir özgürleşme aracı olarak nasıl kullanılabileceğini öğreten büyüleyici, düşünmeyi gerektiren ve büyük ölçüde öznel bir disiplindir. Fransız Akademisi Üyesi Barbara Cassin “Çeviri yapabilmek, derinliği ve inceliği sevmeyi mi gerektirir?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Evet, öyle (…) ama aynı zamanda karar verebilmeyi, kendini serbest bırakabilmeyi, seçmeyi, oynamayı ve yalın olabilmeyi de gerektirir.”[6]

İnsan çevirisi farklılığa övgü mahiyetindedir, diller arasındaki yapısal mesafeyi açığa çıkarıp yüceltir. Biz çevirmenler küreselce (globish) denen ve iletişimi dilin, sözün ve diyaloğun üstünde tutan tarza uygun edebiyatın her yanı istila etmesine razı değiliz. Dili öğrenip kullanmayı sürdürmek, evrenseli “çoğaltarak zenginleştirmek” ve “metnin söylediğini değil yaptığını çevirmek”[7] istiyoruz. Bir kez daha Barbara Cassin’in izinden giderek söylersek, çevirinin temel insan faaliyetleri arasında sayılmasını talep ediyoruz: “Okuma, yazma, sayma, bir dili konuşma ve çevirme.”[8]

Kitap yahut edebiyat çevirisi faaliyet olarak ortadan kalktığı takdirde, olağanüstü bir zihinsel gelişim aracı da onunla birlikte elimizden kayıp gitmiş olacak. Her edebi metin muğlaklıklarla, çevirmen olarak doldurmakla yükümlü olduğumuz boşluklarla doludur. Çeviri üzerine düşünen veya çeviriyle iştigal eden herkes bilir: Çeviride tek tek sözcükleri tercüme etmeyiz; metnin temel kastını, imalarını, kelime oyunlarını, söylenmediği halde edebi metnin kıvrımları arasında varlığını sürdüren şeyleri aktarırız.

En dikkatli okurlar arasında yer alan kişiler olarak, çevirinin ilk versiyonu üzerinde çalışırken edebi metnin anlamını yazarla birlikte yaratırız, oysa algoritma (YZ) dolayımıyla bir “ön-çeviri” ortaya çıkaran makinenin müdahalesi bizi belirleyici olan bu “ilk taslaktan” mahrum bırakır.

Bu konuya döneceğiz.

3. Neden Yapay Zekâ? Kökeni nereye uzanıyor?

Öncelikle YZ denen teknolojinin gelişimini kuşatan antropolojik, yani insanla ilgili çerçeveden söz edelim. Zira teknolojinin destek aldığı ve himaye ettiği dünyayı anlamak bakımından hiç de yabana atılamayacak bir konu bu.

İşletme alanında doktora öğrencisi ve Berkeley şehrindeki Kaliforniya Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olan Yaëlle Amsalem, düzenlediğimiz Kitap Çevirisi Toplantıları’nın sonuncusunda, Silikon Vadisi’nin bugün gündemde olan teknolojik gelişmelere hayat vermiş transhümanist idealleri üzerine yaptığı çalışmayı anlattı. Yeni teknolojilerin bu öncüleri Amerikan karşı-kültüründen beslenmişlerdi ve teknolojiyi merkezi devletten kurtulmanın aracı olarak görüyorlardı. Amaçları insanın (psikolojik, fiziksel ve zihinsel) kabiliyetlerini katbekat artırmaktı; bu yolda bilgisayarlar, bilincin sınırlarını genişletmeyi sağlayacak yeni bir LSD gibi görülüyordu. Dev dijital şirketlerin diğer yöneticileri gibi Elon Musk’ın konuşmalarında da bu “liberter” söylemden esintilere hâlâ rastlamaktayız.

Teknoloji trenini kaçırma ve geride kalma korkusu, sık sık olduğu gibi, önce ABD’yi ve peşi sıra Avrupa’daki devletleri bu araştırmalara büyük yatırımlar yapmaya itiyor.

Fransız devletinin 2019 yılında benimsediği ve 2030 yılına kadar 30 milyar Avroluk yatırım yapmayı öngördüğü DeepTech planına, Ocak 2023’te 500 milyon Avro daha eklendi. 2030’a kadar yılda 100 Unicorn girişimin ve 500 DeepTech start-up’ın kurulmasıyla ABD ve Çin’le aradaki mesafenin kapatılabileceği düşünülüyor. Avrupa Birliği düzeyindeyse, Avrupa Parlamentosu’nun 3 Eylül 2020 tarihli mütalaasına göre, “tüm üye devletlerde yapay zekânın sağladığı faydaların paylaşımını, –araştırmalara yapılacak yatırımlar dâhil olmak üzere– çeşitli yollarla teşvik etmek konusunda Birliğin temel bir yükümlülüğü bulunmaktadır”.[9]

Yine bu kapsamda nanoteknoloji, biyoteknoloji, yazılım ve bilişsel bilimler alanlarındaki araştırmaların giderek daha çok etkileşim içinde yürütüldüğüne tanık oluyoruz. Bunların yol açtığı etik sorunları tartışmanın, tek yanlı biçimde, gerici bir mücadele olduğunun söylenmesi kaygı vericidir; bu sorunların bugün için öncelik taşımadığının öne sürülmesi, veya bu teknolojilerle ilgili tartışmaların bilinçli şekilde kullanılmalarına yönelik sağlam bir çerçeve sağlayamayacağı iddiası da öyle – oysa insan yaşamı açısından baş döndürücü sonuçlar doğuracakları aşikârdır.

4. Yapay Zekâ Çeviride Nasıl İşliyor?

Bilgisayar Destekli Çeviri yazılımlarını bizzat kullanan ve teknik çeviri alanında uzmanlaşmış olan SFT (Fransa Çevirmenler Derneği) temsilcisi Anne-Marie Robert, 39. Kitap Çevirisi Toplantıları’nda şunu hatırlattı: “Nöronal” denen çeviri (Nöronal Otomatik Çeviri) otomatik makine öğrenmesine, yani derin öğrenmeye (deep learning’e) dayanır. Büyük Veri’yle beslendikçe yazılımsal kodu değişen ve böylece insan çevirilerinden (bilabedel) ilham alan bu otomatik öğrenme biçimi, istatistiksel bakımdan daha az yaygın olduğu için hata saydığı kullanımları “düzeltir”.

Teknik bakımdan neler olup bittiğini bir nebze olsun anlayabilmek için, terimleri değiştirmemizin tam sırasıdır. Yapay Zekâ “zeki” değildir, insan yaratımlarını yağmalayarak insan davranışını taklit eder. Keza, zekânın performansla karıştırılmasına kapı aralayan dizginsiz insanbiçimciliğin sonuçlarını da acilen ortaya koymamız gerekiyor.

“Makine çevirisi” tabirini bir yana bırakıp “makine çıktısından”[10] bahsetmeliyiz. Daha doğrusu, algoritmalarca üretilen “ön-çeviri”den[11] bahsedebiliriz ki o da STAA’nın deyişiyle “bir dilde yazılmış metnin üretim algoritmaları aracılığıyla bir başka dilde kodlanması”dır.[12] Ve son olarak, güya çeviri yapan endüstriyel yapay zekâ (DeepL, Google Translate ve benzerleri) söz konusu olduğunda, metnin makine tarafından yaratılmadığını,[13] sadece üretildiğini aklımızdan çıkarmayalım.

Bu sebeple, çok saygıdeğer görülen kimi medya kuruluşları, bir başka dilde yazılmış metni Fransızcada üretmek için yapay zekâya başvurduğunda ve filanca makalenin girişine “Biz tercüme ettik” ibaresini koyduğunda, çeviriyi yapan bu medya kuruluşları değildir kesinlikle. Yaptıkları şudur: Yazılmış metni, bir start-up tarafından geliştirilmiş yazılımın üretim algoritmalarıyla başka bir dile aktarıp, sonra da, en iyi ihtimalle, bir insana düzelttiriyorlardır.

DeepL, şirketin web sitesinde övündüğü gibi “dünyanın en iyi çevirmeni” falan değildir, çünkü çevirmen değildir.

Yapay Zekâ, kimilerinin bıkıp usanmadan iddia ettiğinin aksine, masum bir araç değildir. Hem, nihayetinde bizi boyunduruğu altına sokacak bir şeyi hâlâ araçtan sayabilir miyiz? Diyelim bugün için onu bir araç saydık, ileride bu iş aletinin efendisi olacağımızın garantisi var mı?

Esas mesele de bu: Meslek erbabı olarak çevirmenler, ne işleyişini ne de kullanım koşullarını denetleyebildikleri, hiçbir şekilde kontrol edemedikleri halde kendilerine dayatılacak bu araç karşısında topluca yabancılaşma riskiyle karşı karşıya. 2022 Kasımı’nda Arles’da düzenlediğimiz toplantılarda, teknik denen çeviride ve özellikle yayın platformlarından gelen altyazı siparişlerinde bu durumun çoktan yaşanmaya başladığını söyleyen SFT ve ATAA’dan meslektaşlarımıza kulak verelim. ATLF anketi bu bağlamda pek çok gerçeği gözler önüne sermeye yetiyor maalesef: Makinenin ürettiği metinlerin düzeltilmesi talebiyle çevirmenlere yapılan başvuruların %92’sinde yayıncılar hangi “aracın” kullanıldığını belirtmemiştir.

Öyleyse, metni bu işi meslek edinmiş bir çevirmene doğrudan çevirtmek yerine DeepL ve Google Translate kullanmak niye?

Cevap basit ve net: maliyetler azalsın, teslim süreleri kısalsın diye.

Bu uygulamalara başvuranların bunu alenen kabul etmelerini istiyoruz.

Ve vakit kaybetmeden şunu anlamalarını talep ediyoruz: Çevirmenlik, birçoğumuzun mesleği icra etmesini imkânsız kılacak büyük çalkantılar içine sürükleniyor; bu teknolojinin büyük yaygınlık kazanmasının okurlarda ve toplumun tamamında yol açacağı dilsel, sanatsal ve kültürel yoksullaşma da cabası. Şimdiye kadar yürütülen araştırmalar, özellikle de Viyana Üniversitesi Çeviri Çalışmaları Merkezi’nde araştırmacı olan Waltraud Kolb’un yaptığı çalışmalar göstermiştir ki “makine çevirisini çevirmenin düzeltmesi”nin sağladığı iddia edilen zaman tasarrufuna dair hiçbir bariz kanıt bulunmamaktadır, çalışma hızı da kişiden kişiye çok değişmektedir. En hızlı çevirmen, makine çevirisini en hızlı düzelten çevirmenden daha hızlı çalışabilir, bu aşamada aksini iddia etmek için hiçbir gerekçe yoktur;[14] ancak, üretim süreçlerinin aşırı hızlanmasının ve teslim tarihlerinin kısalmasının çeviri yapanların sağlığı ve yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkileri olduğuna şüphe yoktur.

5. Algoritma teknolojisini yoğun şekilde kullanmanın somut sonuçları ne olur?

Çevirmenlerin gelirlerinin düştüğü, hayatta kalmak için düşük ücretli işleri kabul etme eğiliminin çok güçlü olduğu bir ortamda bizi okuyanlara, varoluş şartlarımızın ne denli kırılgan olduğunu hatırlatmakta yarar var.[15] Şartlar gün geçtikçe kötüleşiyor: Sayfa başı ücretin –artmak şöyle dursun– azalması yetmiyormuş gibi, [Fransa’da kitap çevirisinde geçerli olan sözleşme biçimine bağlı] eser satışıyla orantılı telif hakları da düştükçe düşüyor; çoğumuz büyük bir güvencesizlik içindeyiz (sanatçı-eser sahiplerinin, sözgelimi işsizlik maaşından faydalanamadığını da hatırlatalım). İlaveten, yayıncılıkta yabancı telif alımları düzenli olarak düşüyor[16] ve –Anglosakson piyasasının ezici hâkimiyetiyle birlikte– entelektüel ürünlerin dolaşımı düzenli olarak azalıyor. Peki bu şartlarda, düşüncemizi ve maharetimizi, “makinelere” bile değil, onları geliştiren ve bizim sırtımızdan kâr edenlere teslim etmeyi istiyor muyuz?

 Mesele, çevirmenler açısından düpedüz bir yabancılaşma ve ölüm kalım meselesidir.

ATLAS Makine Çevirisi Gözlemevi’nin (4. Yıl) konuğu, Almanca çevirmeni Laura Hurot “Sanayi Devrimi kaslarımızın yerine makineleri geçirmişti, şimdi de dijital devrim beyinlerimizin yerine makineleri geçiriyor,” diyor ve bu vesileyle gayet yerinde bir hatırlatmayla filozof Hartmut Rosa’nın düşüncesini aktarıyordu: Tükenmişlik olgusunun altında temponun hızlanması ve zaman baskısı yatıyor; YZ kullanımıyla birlikte çeviri süreçlerinin hızlanması için de aynı şey geçerli. Bunun, çalışanların esenliği üzerindeki etkileri nelerdir?

Özellikle teknik denen çeviri alanında bu hızlanmanın Bilgisayar Destekli Çeviri ile birlikte zaten yaşandığı ve altyazı alanını da tehdit ettiği düşünülürse, bunun tali bir soru olduğu söylenemez. Bu gidişatı nereye kadar kabulleneceğiz?

Hızlanma devam edecek gibi görünüyor ne yazık ki: Yarışta kalabilmek için, fikrimiz bile alınmadan, hep daha hızlı çalışmamız mı gerekecek?[17] Laura Hurot’nun dediği gibi “insan sprint atabilir ama altı saat boyunca değil”. İnsanları bu hızlanmanın olumsuz sonuçları konusunda bilgilendirmek gerekiyor.

“Bir metni algoritmalara didik didik ettirip sonra profesyonel çevirmen olan (veya olmayan) birine ‘gözden geçirtmekten’ en nihayetinde ne bekleniyor? Görünürde doğru ve dile uygun bir metin mi, yoksa –halen piyasaya sürülen çeviri kitaplardaki gibi– hukuken eser sahibi olarak imzamızı atabileceğimiz bir metin mi? Peki bu ‘makine çevirisini çevirmenin düzeltmesi’ bizden ne tür yeni bilişsel gayretler istiyor?” diye soruyor Waltraud Kolb. YZ metin ürettiğinde bir ilk yorum sunmuş oluyor, biz bunun üzerine ikinci bir kat çekiyoruz. Bir yerine iki kaynak metinle uğraşmak zorunda kalan beyin, daha fazla bilişsel gayret göstermek yerine makinenin önerilerini benimsemeye çok daha yatkın olur.

Saplanma Kaynaklı Çarpıklık

Viyana Üniversitesi çeviri bölümünde araştırmacı olan Walter Kolb, Kitap Çevirisi Toplantıları’nda, Hemingway’in bir öyküsünü (“A Very Short Story”) çevirmeleri istenen on çevirmenle yürütülen bir çalışmanın sonuçlarını sundu. Çevirmenlerin beşi metni sadece İngilizce orijinalinden, diğer beşi ise hem orijinalden hem de bir makine “ön-çeviri”sinden faydalanarak Almancaya çevirmişti. Görünürde çok basit olan bir cümle hemen dikkati çekiyordu: “Luz sat on the bed.” Cümleyi nasıl okuduğunuza bağlı olarak hareket (“oturmak”) tamamlanmış da olabilir, tamamlanmamış da. Luz tam o anda oturmuş olabileceği gibi, zaten oturuyor da olabilir. İlk gruptaki çevirmenlerin yorumları haliyle farklılık gösterirken diğer beşinin tamamı makinenin çözümünü benimsemişti. İşte buna “saplanma kaynaklı çarpıklık” (le biais d’ancrage) diyoruz.

Şimdi, bu “saplanma kaynaklı çarpıklığın” olası bir hedef-metnin niteliği üzerindeki aşikâr tesirlerini bir hayal edin: yapısal olarak nasıl yavanlaşmış, nasıl standartlaşmış olduğunu…

Süreç altyazıcılar için çoktan başladı. Altyazı-Seslendirme Çevirmenleri Birliği’nden Stéphanie Lenoir son iki Arles Toplantısı’nda altyazı stüdyolarının makine çevirilerini “çevirmene düzelttirme” eğiliminden bahsetti. Hatta müşterileri hâlâ kaliteye çok önem verdiklerini söyledikleri halde, bazıları “good enough quality” (kabul edilebilir kalite) diye bir şeyden söz ediyor ve buna uygun tarifeler öneriyorlarmış. Burada muradımız teknolojinin gelişmesine ilkesel olarak karşı çıkmak değil, ancak bu gelişme çevirmeni yaratıcı rolünden uzaklaştırıyor ve üretilen şeyi normalleştiriyor: Uyarlayıcının üslup katkısı siliniyor; bunu “çok derin bir sorun” olarak gören Stéphanie Lenoir’a göre, kaygı verici olan kısmı bu.

Şunu da hatırlatmamız lazım: “Ön-çeviriyi” gözden geçiren insanın emeği, o eser sahibi hiçbir karşılık almaksızın, hatta haberdar bile olmaksızın, muhtemelen daha sonra tekrar makineye sokulacak. Bir başka deyişle, bizden mesleğimizi tahrip eden teknolojilerin değirmenine su taşımamız ve ekmeğine yağ sürmemiz isteniyor.

Somut olarak durum şöyle: Maharetimiz ve eserlerimiz yasalara uygun şekilde yağmalanıyor ve mevcut yasalar çerçevesinde bu yağmayla savaşmamız çok zor. “Üslup müşterekler arasında yer alır” ve makineye karşı fason/taklit-mal suçlamasını ispatlamak çok zor olacaktır, çünkü “Yapay Zekâ programları sanatçıların eserlerini öylesine özümsüyor ki, bu etkilenmeler taklit-mal suçlamasına izin vermeyecek kadar melezleşmiş şekilde kullanılıyor”.[18]

ATLF’nin hukukçusu Jonathan Seror, makinenin çevirdiği ve sonradan bir insanın gözden geçirdiği metinlerde önce ile sonra’nın ayırt edilmesi gerektiğini belirtiyor. Makine önceden insan ürünü olan verilerle (“üstveriler”) yoğun şekilde besleniyor, telifle korunması olası unsurları kendine mal edip çoğaltıyor. Peki bu verilerin statüsü nedir? Fransa’daki telif yasalarını uyguladığımız takdirde taklit söz konusudur. Peki Yapay Zekâ programlarındaki üretim algoritmalarının hiç de şeffaf biçimde işlemediğini bildiğimize göre, bu melez ürünlerin taklit-mal olduğu nasıl ispatlanabilir? Jonathan Seror Kitap Çevirisi Toplantıları’nda, text and data mining (metin ve veri madenciliği) istisnasını hatırlattı. Bu sayede, bilimsel araştırma alanında, dijital formdaki devasa miktarda metin ve veri, eser sahiplerinin izni olmaksızın, bilgi toplamak amacıyla kullanılabiliyor.

Bugün durum öyle olmasa da “yarın bu istisna ticari amaçları da içine alabilecek şekilde genişleyebilir” ve milyonlarca eseri bünyesine katmış çeviri programlarının piyasaya sürülmesine yol açabilir. Fransız hukukunda “zihnin özgün bir eseri” telif hakkına konu oluyor, eser sahibi de ancak “gerçek kişi” olabilir. “Ön-çeviri” ürünü olan bir metnin eser sahibi kimdir? Yazılımcı mı? Şirket sahibi mi? Programı kullanan müşteri mi? Gözden geçiren insan mı? Bu şekilde ortaya çıkmış bir eserin hak sahibi var mıdır? Bu soruların henüz cevabı yok.

Kesin olan şu: Mevcut uygulama, yasal çerçeve olmadığı için yaygınlaşıyor ve çevirmenlerin çalışma şartlarını kötüleştiriyor. ATLF’nin “makine çevirisini çevirmene düzelttirme” üzerine başlattığı araştırmada, katılımcıların %14’ü yayıncıların kendilerine “makine çevirisini düzeltme” teklifiyle geldiğini bildirdi. İçlerinden %61’i bu işleri kabul etmiş. Ücretlendirme çok farklı esaslarla yapılabiliyor (sabit ücret, karakter veya saat bazında ücretlendirme)[19] ama en önemlisi, cevap verenlerin yarısı fatura karşılığı ödeme aldıklarını belirtiyor – yani yayıncılar onları fiilen (sanatçı-eser sahibi statüsüne ek olarak) girişimci/şahıs şirketi statüsünde olması gereken hizmet sağlayıcılar olarak görüyor. Hukuki statüleri bu şekilde çoğaltma mecburiyeti güvencesizliği artıran bir unsur. Hizmet sağlayıcı olmayı kabullenerek eser sahibi statümüzü bu şekilde tehlikeye atamayız. Halbuki şu anda bir metni çevirerek yeniden yazdığımız andan itibaren telifle korunan bir eser ortaya çıkarmış oluyoruz – tabii “sahibinin hususiyetini” taşıması koşuluyla. Söz konusu hususiyet bu şartlarda nasıl belirlenebilir?

Biz makinenin operatörü, makinenin yamağı, Laura Hurot’nun tabiriyle “optimizasyonun hizmetindeki kalite denetçisi” haline gelmek istemiyoruz. Ürüne dönüşecek bir metnin öncesindeki ve sonrasındaki bu emeğin gizli kalmasını kabullenemeyiz. Yayıncılık ve kitap sektöründe çalışanların yaşadığı yabancılaşma, okurların yaşayacaklarının habercisi. Unutmayalım ki görsel-işitsel platformların ürünleri, kullanıcılarının –algoritmalardan yola çıkılarak hesaplanan– farazi beklentilerine göre yönlendiriliyor. Yayıncılar düşük kalitedeki bir ürünü aynı fiyata satacaklar.

Çok çarpıcı bazı rakamlar sorunu çok güzel ortaya koyuyor: Anne-Marie Robert’e ve SFT’nin yürüttüğü bir araştırmaya göre çevirmenlerin %27’si, kendilerinden talep edilmediği halde “ön-çeviri” araçlarını çoktan benimsemiş vaziyette.[20]

6. Bugün ne yapmalı?

Beyinlerimiz hâlâ bize ait olduğuna göre, onları düşüncenin bu tepetaklak gidişini durdurmak için kullanalım.

Herkesi bu konuda şeffaf olmaya çağırıyor ve kitap üretim zincirinin aktörlerini açık şekilde konum almaya davet ediyoruz.[21]

İnsan çevirisini koruyacak birçok önlem bulunabilir, bunları kolektif olarak ortaya koymaksa bize düşüyor.

Tercihini zihinsel tembellikten yana yapan ve sorumsuzca kâr peşinde koşan kurum ve kuruluşlara devlet yardımı yapılmamalı mesela. Ama hukuka da başvurulmalı. Yayıncılıkta ve yabancı telif hakları bünyesinde, çevirinin özel koşulları şu anda belli değil, açıklık getirilmeli.

Yayıncının, YZ ürünü bir “ön-çeviri” kullandığı takdirde çevirinin nasıl yapıldığına dair okura ve yazara bilgi vermesini talep etmeliyiz ki yazarlar metinlerinin bu muameleye maruz kalmasını reddedebilsin; bu da çeviri için otomatik “ön-çeviriyi” yasaklayan yahut gerçek kişi olan bir kitap çevirmenini zorunlu tutan yeni sözleşme uygulamalarının geliştirilmesiyle mümkün olacaktır.

Sanatkârlığa dayalı meslekleri üretim algoritmalarından korumak için hâlâ çok geç değil.

Elli yıldır çeviriyle ilgili mesleklerdeki gelişmeleri ve çalışma koşullarını takip eden ATLAS ve ATLF, Yapay Zekâ’nın kendi alanlarında –kitap çevirisinde– yakında yol açacağı tehditler konusunda uyarıda bulunuyor ve çeviriyi, son derece temel ve insani bir zihinsel faaliyet olarak savunmaya devam etmek gerektiğine dikkat çekiyor. Çeviri, zekâsı ancak adında kalan yazılım programları karşısında bağımsızlığını koruması gereken bir zihinsel uğraştır.

Ne İstiyoruz?

Biz bir mesleği savunuyoruz, o mesleği aşkla ve maharetle icra edenleri savunuyoruz.

Hemen harekete geçmemiz, bu otomasyona ve yaratıcılığın kısıtlanmasına göz yummamamız, direnmemiz, onu reddetmemiz ve onunla mücadele etmemiz gerekiyor.

Hayır, hâlâ çok geç değil. Hayır, bu azgın kâr hırsına, bu düşünceden kopuk sapmaya razı olmak istemiyoruz; söylenenin aksine, “bugünden tezi yok” kendimizi “dönüştürmeyi”, kendimizi “yeni baştan kurmayı”, kendimizi “günümüze uyarlamayı” reddediyoruz. Darwinci evrime göre seçilimde rekabetin altını çizen teorilere, 30-40 yıldır biyologların seçilim avantajı olarak işbirliğini öne çıkaran gözlemleri ekleniyor. Rekabete körü körüne iman etmeyi bırakmanın zamanı geldi.

Bu teknolojinin çeviri diye görülmesini reddediyoruz, çünkü çevirinin aksine bu teknoloji, metinleri, sesleri ve düşünceleri yavanlaştırıyor. İnsanın gelişimi için gerekli yaratıcılığı baltalıyor. Daha somut biçimde söylememiz gerekirse, bu programları mesleki amaçlarla kullanmak çokuluslu şirketleri ve start-up’ları hiçbir etik kaygı duymadan beslemek ve onlara hizmet etmek demektir.

Dilleri birörnekleştirme dayatmasını reddediyoruz: Hayır, iyi bir çevirmen tarafından yapılmış bir çevirinin iyi addedilmek için görünmez olması gerekmiyor; iyi bir çeviri orijinal metin dediğimiz o dünyayla birlikte yaşamak, onunla birlikte nefes alıp vermek, onu kendi içinde yeniden kurmak, farklı olanla iyi geçinmek ve ona sahip çıkmak zorundadır.

Otomatik olarak ön-çevrilmiş metinlerin bu durumlarının belirtilmesini ve yayıncılıkta halihazırda başvurulmakta olan bu uygulamalar konusunda tamamen şeffaf davranılmasını talep ediyoruz.

Sonuç

ATLF ve ATLAS olarak çevirmenlere ve mesleklerine destek verilmesi çağrısında bulunuyoruz.

Yazarlara, yayıncılara, okurlara, telif ajanslarına, basındaki kültür servislerine, tanıtım yazarlarına, blog yazarlarına, kütüphanecilere, kitapçılara, dağıtımcılara, resmi makamlara, kültür kurum ve kuruluşlarına, yabancı edebiyatları erişilebilir kılan ve seven herkese, okuyan ve üreten herkese… şunu söylüyoruz: Çevirmenleri savunun, yazarları savunun, çalışmalarına destek olun, yaratıcı mesleklerde Yapay Zekâ’yı reddedin ve şeffaflık talep edin.

(…)

Çevirenler: Aslı Sümer, Devrim Çetinkasap, Nihan Özyıldırım, Savaş Kılıç

Dipnotlar:

[1] https://www.atlas-citl.org/lobservatoire-de-la-traduction-automatique/.

[2] https://atlf.org/wp-content/uploads/2023/03/ENQUETE-TRADUCTION-AUTOMATIQUE.pdf.

[3] https://cnt-so.org/staa/2022/11/11/non-a-lautomatisation-des-metiers-de-lart/

[4] “Çevirmenlik Mesleği: Mekanik çeviri ne anlama geliyor?” Başlıklı Panel.

[5] STAA Kasım 2022 toplantı metni.

[6] Geste Dergisi, “Le plaisir de traduire – entretien avec Barbara Cassin”, 2007.

[7] Barbara CASSIN, Éloge de la traduction: compliquer l’universel, Paris, Fayard, 2016.

[8] Geste, a.g.y.

[9] Yapay Zekâ teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik fikri mülkiyet haklarına ilişkin olarak Kültür ve Eğitim Komitesi’nin Hukuk İşleri Komitesi’ne verdiği bu mütalaa (2020/2015(INI)) Avrupa Parlamentosu’nun bu konuda aldığı 20 Ekim 2020 tarihli karara öncülük etti.

[10] Lille Üniversitesi’nde çokdilli çeviri alanında uzmanlaşmış yüksek lisans programının yöneticisi Rudy Look bu terimi 13-14 Şubat 2023 tarihlerinde Avignon Üniversitesi’nde düzenlenen “Günümüzde Etik ve Çeviri” başlıklı konferansta önermiştir.

[11] SFT temsilcisi Anne-Marie Robert, “Çevirmenlik Mesleği: Mekanik çeviri ne anlama geliyor?”, 39. Kitap Çevirisi Toplantıları, Arles, 2022.

[12] Sanatçı ve Eser Sahibi Emekçiler Sendikası, CNT-SO. Konuyla ilgili olarak çevirmen Laurent Vannini’nin ve illüstratör Obremonde’un 23 Ocak 2023’te Le Monde’da yayınlanan tanıklıkları okunabilir.

[13] ATLF hukukçusu Jonathan Seror’un ATLAS/ATLF buluşmasında yaptığı “Makine çevirisi ne anlama geliyor?” başlıklı sunumu, 39. Kitap Çevirisi Toplantıları, Arles, 2022.

[14] 2022’de Arles’da düzenlenen 39. Kitap Çevirisi Toplantıları’nda çevirmen Sophi Royère tarafından yönetilen ATLAS Makine Çevirisi Gözlemevi oturumu.

[15] Bkz. La situtation socio-économique des traducteurs littéraires (Kitap Çevirmenlerinin Sosyoekonomik Durumu, ekonomi doçenti Olivia Guyon’un katkısıyla gerçekleştirilen araştırma, Temmuz 2020, ATLF, https://atlf.org/wp-content/uploads/2021/11/Enque%CC%82te_Socio_2020_protection-copie.pdf) ve Survey on Working Conditions 2020, CEATL (https://www.ceatl.eu/wp-content/uploads/2022/07/GeneralReportSummaryVersion.pdf).

Ayrıca bkz. “Traducteurs en couverture – Multilinguisme et traduction” (Çevirmenler kapakta – Çokdillik ve Çeviri: Üye ülkelerin uzmanlarından oluşan “Açık Koordinasyon Metodu” çalışma grubunun raporu, AB Yayını, (https://op.europa.eu/en/publication-detail/-/publication/a4059b86-8317-11ec-8c40-01aa75ed71a1/language-en/format-PDF/source-281068856)

[16] Bu konuyla ilgili Fransa Yayıncılar Birliği’nin yayınladığı son rakamlara bakabilirsiniz: 2016’da %18,3 olan çeviri kitap oranı 2020-2021’de %15,9 (Chiffres clés de l’édition – Syndicat national de l’édition (sne.fr)).

[17] Hartmut Rosa’nın geliştirdiği “dinamik sabitlenme” kavramı için bkz. Aliénation et accélération, çev. Thomas Chaumont (Paris: éditions de la Découverte, 2014). Türkçesi: Yabancılaşma ve Hızlanma, çev. Beyza Konak, Albaraka Yayınları, 2022.

[18] Le Monde, ChatGPT ve OPENIA dosyası (23.01.2023).

[19]ATLF’nin “makine çevirisini çevirmene düzelttirme” hakkındaki incelemesinden: Ödemelerin %53’ü fatura karşılığında yapılmış (%14 telif, %11 orantılı telif). Ödemelerin %94’ü için hiçbir orantılı ödeme öngörülmemiş; %69’u için öngörülen ödeme ortalama çeviri tarifelerinin altında, %29’unda eşit. Vakaların %69’unda pazarlık mümkün olmamış. Ödeme için alınan bazın çok değişkenlik gösterdiği de akılda tutulmalı: %29 sabit ücret, %26 karakter başı (kaynak veya hedef), %17 çalışma saatine göre.

[20] SFT Çeviri Meslekleri Anketi Raporu, 2022. https://www.sft.fr/sites/default/files/2022-11/2022_SFT_resultats-enquete-statistiques-metiers-de-la-traduction.pdf

[21] Avrupa Parlamentosu ile Yapay Zekâ Konusunda Uyum Kurallarını Düzenleme Kurulu’nun önerdiği düzenleme, şeffaflık yükümlülüklerine dair fazla çekingen, zira öneri bu aşamada, 52. maddesinde (“Bazı YZ Sistemleri İçin Şeffaflık Yükümlülükleri”) şunu öngörüyor: “Üreticiler, gerçek kişilerle etkileşime girmeye yönelik YZ sistemlerinin, açıkça kullanım şartları ve bağlamından kaynaklanan haller haricinde, gerçek kişilerin bir YZ sistemiyle etkileşimde olduklarını bilecekleri şekilde tasarlanmasına ve geliştirilmesine dikkat etmelidirler.” Otomatik çeviri ürünü bir kitap bu şeffaflık mecburiyetine tabi olmayacağından, etkileşim kavramı kesinlikle sorun teşkil ediyor.