… benim tanıdığım Ataç, “durmadan konuşan”, “inançları, saplantıları tartaklayan, silkip arındıran, aydınlığa kavuşturan” bir Ataç değildi; beni daha ilk günü, yabancı bir dil bilip bilmediğimi sorduktan sonra Fransızcadan sınayarak “9.5 verebilirim size, 10 değil, bir an bocaladınız işte!” diyen, sonraki konuşmalarımızda ise Virginia Woolf üzerinde bir türlü anlaşamadığımız, Faulkner’ı “önemli olduğunu söylüyorlar, siz de söylüyorsunuz ya, ben tadına varamadım, İngilizcem onu aslında okumama yetmez, Fransızcasından okumağa kalktım, okuyamadım, vazgeçtim” diyerek geçiştiren, “benim anladığım hikâye ‘Bakkal Mehmet Efendi 27 yaşındaydı, dükkânı küçüktü’ diye başlayan bir hikâye olabilir, ben öyle Amerikan hikâyelerini pek anlayamıyorum, tadına varamıyorum onların” diyen (Amerikan hikâyesi deyince ne anlatmak istiyordu, soramamıştım o akşam, söz çarçabuk bambaşka adamlara kaydıydı), çok sonra bir gün, karısının hastalığının ilk günlerinde üzgün, ağır, Meşrutiyet’e doğru yürürken karşılaştığımızda üzüntüsünün sebebini anlattıktan hemen sonra elimdeki kitabı soran bir Ataç tanırdım ben, yazar Ataç’tan başka…
Bilge Karasu, Susanlar, s. 141.
Neden sonra, müşfik bir hayale dalmışçasına, en sevdiği kedisini hatırlayıp şöyle dedi: “Ama Hodge vurulmamalı; yo, hayır, Hodge vurulmayacak.”
James Boswell, Life of Johnson, s. 294.
Ataç’ın kendi Boswell’iyle karşılaşmamış olmasına hayıflansak yeri. Ataç’ın Hayatı yazılamadı. Ki düşününce, iki eleştirmenin benzeştiği söylenebilir: Dr. Johnson tikliydi, Bay Ataç sinirlendiğinde teklerdi, ikisi de hocalık yaptı, şiir ve tiyatro üzerine yazıp çizdi, Ataç kedi sevmeyenlerle anlaşamazdı, Johnson kedisi Hodge’u istiridyeyle beslerdi, Johnson biraz eğreti bir Tory, Ataç ise “Prospero”cuydu. Fakat bunlara rağmen ayrıştıkları önemli bir-iki nokta var: Johnson uzun cümlenin, Ataç kısa cümlenin ustasıydı. Dahası, Life of Johnson’ı okuduktan sonra aynı hazzı Johnson’ın –mesela The Rambler mecmuasındaki– yazılarında bulmak, o meşhur nüktedanlığını seçmek zordur. Oysa, Ataç’ın üslubu öyle mi?
Ataç’ın dergilerde, gazetelerde kalmış binlerce yazısından birini, üstelik “Çevirme Yanlışları ” üzerine 13 Şubat 1935’te Son Posta’da* yayımlanmış bir yazısını paylaşmaktan heyecan duymamız bundan. Aksilikleriyle sevdiğiniz birine yolda tesadüf etmek gibi.
Yunus Çetin
* Yazıyı arşivden bulup çıkaran sevgili Kaya Tanış’a teşekkürlerimizle.