Çevirileri milattan önce 3. yüzyılda Livius Andronicus’la başlayan ama asıl son 400 yılda ulaşılabilir basılı örnekler veren Odysseia‘nın erkek çevirmenlerine tepki var.
BİHTER SABANOĞLU
2017 yılı İngiliz edebiyat dünyasında T.S. Eliot’ın dile getireceği gibi “bir iniltiyle” değil, “bir patlama ile” kapandı. Hem Yale hem Oxford’da klasik Yunan edebiyatı ve felsefesi üzerine eğitim görmüş, The Times Literary Supplement yazarı, Pennsylvania Universitesi’nde klasik edebiyat öğretmeni ve Norton antolojilerinin editörü Emily Wilson’ın Odysseia‘yı Yunanca aslından İngilizceye çeviren ilk kadın olması en az çevirisinin metodolojisi kadar konuşuldu. Wilson, T.S. Eliot’ı boş yere çağrıştırmamış olacak; Yeni Eleştiri teorisinin kurucularından olan şairin “Gelenek ve Bireysel Yetenek” denemesinde -elbet üçüncü şahıs erkek zamiri (he) kullanarak- bir erkek şaire öğüt mahiyetinde yazdığı şu satırlar Wilson’a kolaylıkla uygulanabilir: “Tarih anlayışı sadece geçmişin geçmişte kalma özelliğini değil onun güncelliğini kavramaktır. Tarih anlayışı bir adamın sadece kendi neslini iliklerinde hissederek yazmasını icap ettirmez; onun Homeros’tan başlayarak tüm Avrupa edebiyatı ve o edebiyatla iç içe geçmiş kendi ülkesinin edebiyatının eşzamanlı şekilde var olduğunun ve eşzamanlı bir düzen oluşturduğunun bilinciyle yazı üretmesini gerektirir.”
Emily Wilson’ın çevirisi tam da bu çerçeveye oturuyor; Wilson gelenek addedileni miras olarak görmek yerine yılların uğraşısı sonucunda onu öze yedirmiş, onunla simbiyoz halinde yaşamış izlenimini veriyor. Homeros’un çevikliğini yansıtmaya özen gösteren arı dili, gürültü patırtıyla karşılanan güncel kelime seçimlerinin ardında, çevirileri milattan önce 3. yüzyılda Livius Andronicus’la başlayan ama asıl son 400 yılda ulaşılabilir basılı örnekler veren Odysseia‘nın erkek çevirmenlerine tepki var.
Üç bin yıl öncesinin sosyokültürel kalıpları içerisinde, o bağlamın etimolojik çağrışımlarıyla yazılmış bu eser daha ilk cümlesinden itibaren çevirmeni, Odysseia bağlantılı Ulysses romanında Stephen Dedalus’un sorduğu bilmecelerle1 karşı karşıya kalmışçasına tereddüde sokuyor. Homeros’un, kahramanı Odysseus’u tanıtırken kullandığı sözcük “polutropos” -πολῠ́τροπος-, birebir çevirisiyle “çok dönen”, “çok dönmüş”, üç yüzyıl içinde “bitkin”, “dikkatli”, “bilge”, “becerikli”, “işini bilir”, “maceracı”, “kurnaz”, “uyanık”, “özgür ruhlu” gibi çeviriler görmüş. Emily Wilson tüm sadeliğiyle, “polutropos”un İngilizce tercümesini “complicated” yani “karmaşık” olarak seçiyor ve Odysseus’u, kelimenin “beraber (com) katlamak (plicare)” anlamındaki Latince etimolojik kökenine uygun olarak, “karmaşık bir adam” olarak nitelendiriyor. Kelimenin çağrıştırdıkları Türkçede de yankı buluyor; Türk Dil Kurumu’na göre karmaşık sözcüğü “içinde aynı cinsten birçok öğe bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil” anlamında, katmanlı anlatıma uygun bir kelime.
Wilson feminist bir ajandayı takip etmekten ziyade metni günün politik koşullarına oturtma amacı güdüyor gibi. Eserinde, Antik Yunanca metni çevirmek üzere masa başına oturan kadın bir zanaatkârın Penelopeia’ya duyabileceği empati değil, metnin asıl günah keçileri olan köle kızlara bir hak teslim etme çabası seziliyor. Daha önceki yıllarda “namussuzlar”, “orospular”, “kaltaklar” olarak bile çevrilen dmoai, yani sarayın köle hizmetçilerine Wilson “bu kızlar”2 şeklinde hitap ediyor ve yine Ulysses romanında Stephen Dedalus’un “İşte İrlanda sanatının simgesi. Bir hizmetçinin çatlak aynası” sözlerinin melankolisini duru anlatımıyla yansıtmış oluyor.
Tam bu noktada Azra Erhat’ın Odysseia çevirisine dönmek elzem. Homeros’un bu son çevirisinin en çok vurgulanan yönü çevirmenin cinsiyeti olduğundan akla eseri orijinal dilinden 1970 yılında Türkçeye çeviren kadın, Azra Erhat geliyor. Antik Yunanca ve klasik filoloji uzmanı Erhat, A. Kadir ile birlikte Sander yayınları için yaptığı çalışmaya 30 sayfalık, son derece kişisel, alçakgönüllü hem de neşeli bir önsöz bile eklemiş. Metinlerarasılığa değinmiş, o dönemde yazılan kitaplardaki coğrafi bilgilerle karşılaştırmalar yapmış, dönemin -elbette erkek- Homeros uzmanlarına, özellikle eseri parça parça keserek ve esasına sadık kalmadığını düşündüğü kronolojik düzeni bölümleri karıştırarak yapboz misali yeniden ve “olması gerektiği gibi” birleştiren Victor Bérard’a giydirmiş. “Eh, ne oldu?”, “İyi hoş ama bu ne demek?” gibi müstehzi cümlelerle eleştirmenlere isyan ederken Odysseia‘nın “uygarlığımızın ilk romanı” olduğunu iddia etmiş.3
Yukarıda bahsedilen “polutropos” tartışmasına yetmişlerde Erhat da katılmış. Genel olarak “poly” ön ekli nitelik sıfatının kullanım sebebinin Odysseus’a bahşedilen tanrısal erkten kaynaklandığını, bu “karmaşık” ve çok katmanlı erki oluşturan “metis” ile “phren” kavramlarının -kabaca anlama, düşünme- Avrupa dillerinde karşılık bulamayınca destanın kahramanını alçaltıp etik açıdan şüpheli bir yere yerleştirdiğini belirtmiş. Erhat’ın perspektifini feministten çok anti-klasisist olarak nitelendirmek daha doğru olur. Araştırmacılığa karşı “yaşantı”,4 bilginliğe karşı pratiklik tarzı dikotomilerle şekillenmiş düşünce sistemini önsözünde uzun uzun açıklıyor. Erhat, destanın açılış cümlesini “Anlat bana, tanrıça, binbir düzenli yaman adamı” şeklinde çevirerek “polutropos” sorunsalını iki kelime öbeğiyle çözmeye gitmiş: binbir düzenli ve yaman. Sanki kahramanını korumak isteyen bir refleksle “düzen”i, yanlış anlaşılmaya mahal vermesin diye de “güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan kimse” olarak tanımı verilen “yaman”ı iliştirmiş.
Yine yukarıda sözü geçen ve kimi erkek çevirmenin sadakatsiz addedilen kadınlar hakkındaki kemikleşmiş görüşlerini yansıttığı bir arena haline gelmiş dmoai sözcüğü Erhat tarafından da tüm yalınlığıyla “kadınlar” olarak çevrilmiş. Wilson muhtemelen sarayda köle olarak çalıştırılmanın çaresizliği ve kırılganlığına vurgu yapmak adına “kızlar” derken Erhat “kadınlar” demiş. Klasik Grek döneminin (milattan önce 5. ve 4. yüzyıllar) poleis bazlı patriyarkal politik ve ekonomik düzeninin erk dağılımında kendilerine ev işleri ve çocuk bakımı düşen kadınların sinsice içlerinde barındırdıklarına inanılan tüm değerlerin gururlu taşıyıcısı Afrodit arketipiydi. Tanrıça’nın Ares’le zinasını anlatan 8. bölümde yine Erhat’ın kritik ve sembolik kelime seçimlerine rastlıyoruz: “…zincirlerle kurduğum kapan tutacak onları, tutacak, kızın babası geri verene dek benim ağırlığı, sunduğum armağanları tekmil, onun kızı güzelliğine güzel, ama namuslu değil.”5 Homeros erkeklerle evlilik dışı yatan kadınlar için sıkça kullandığı köpek benzetmelerinden birini de Afrodit’e de uygulamış fakat bir satır ileride “namuslu” sözcüğünü seçen Erhat enteresan biçimde bu metaforu cümle dışı bırakmış. Wilson ise satırı “Gözleri bir köpek gibi bana bakıyor. Çok güzel ama kendini kontrol edemiyor” olarak aktarmış.6 Seksüel enerji iki çeviride de kadınsal perspektiften akıyor denilebilir. Wilson’un Nausikaa’sı erkek kardeşlerini “dalyan gibi genç adamlar”7 olarak nitelendiriyor, görünüş değiştirmiş Athene Odysseus’a, Azra Erhat’ın “konuk baba”sının aksine “Bay yabancı”8 diye hitap ediyor. Erhat ise özellikle Odysseus ve Nausikaa’nın karşılaşmasını erotizm çağrışımları bol kelimelerle aksettiriyor; Nausikaa’nın “dipdiri vücuduna” vurgu yapıyor, Odysseus için bol bol “boylu poslu”, “yakışıklı” gibi fiziksel sıfatlar kullanıyor.
İki kadın çevirmenin ritmik, etimolojik, semiyotik seçimleri onların destan karakterleriyle olan politik, etik, aksiyolojik ilişkilerini berraklıkla yansıtırken bir çevirinin sentaktik seçimlerinin dahi ne derece sembolik olabileceğini bir kez daha okuyucuya kanıtlıyor.
1 Horoz ötmüş / Gök masmaviymiş: / Cennetin çanları / On biri çalıyormuş. / Bu ruhcağızın / Cennete gitme vakti gelmiş. (Çeviri: Armağan Ekici)
2 “I refuse to grant these girls a clean death.” Homeros, The Odyssey, çev. Emily Wilson, New York: W.W. Norton, 2018, s. 492.
3 Homeros, Odysseia, çev. Azra Erhat ve A. Kadir, İstanbul: Can Yayınları, s. 15.
4 A.g.e., s. 20.
5 A.g.e., s. 147.
6 “Her eyes stare at me like a dog. She is so beautiful but lacking self-control.” Homeros, The Odyssey, çev. Emily Wilson, New York: W.W. Norton, 2018, s. 230.
7 İng. “strapping young men”
8 İng. “Mr. Stranger”