Söyleşi: Damla Göl
“Bale Okulu” 33 kitaplık keyifli bir seri ve şu anda 10 tanesi yayımlanmış durumda. Bir serinin tamamını çevirmenin kolay ve zor yanları nelerdir?
Demet Elkâtip: Ben 12. kitabı da çevirdim, sanırım 11. kitap yakında yayımlanacak. Aslında özellikle kolay ya da zor bir yanı yok sadece konuyu iyi biliyorsunuz, karakterleri “tanıyorsunuz”, belli durumlarda nasıl tepkiler vereceğini en azından tahmin ediyorsunuz, karakterleri tanıyınca onların neyi, nasıl söyleyeceklerini bilmek çeviriyi kolaylaştırıcı yanlar kuşkusuz… Bale Okulu adından da anlaşılacağı gibi konservatuarda eğitim gören bir grup gencin yaşadığı maceralar üzerine yazılmış bir seri. Kitaplarla ilgili özellikle belirtmek istediğim gerçekten de müzik ve bale kültürü üzerine sağlam bilgiler vermesi. Bu kitapları okuyan çocukların Çaykovski’den Rudolf Nureyev’e, Carlos Gardel’den Pina Bausch’a, Michel Fokine’den Marie Taglioni’ye, Uyuyan Güzel’den Fındıkkıran’a dek ve daha birçok besteci, sanatçı, eser üzerine bilgisi oluyor. Yazarı Aurora Marsotto da eski bir balerin, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı bir seri.
Peki, çocuk kitapları çevirirken nelere özen göstermek gerekir? Siz üslubu inşa ederken nelerden ilham aldınız?
Demet Elkâtip: Son yıllarda bale serisi dışında başka çocuk kitapları da çevirdim ve ayrıca rapor yazmak için epey kitap okudum, o yüzden çocukların diliyle/dünyasıyla ister istemez iç içeyim. Herhalde en önemlisi çocukların kendi aralarında nasıl konuştuklarını gözlemlemek, onların kullanmayacağı kelimeleri ya da kurmayacağı cümleleri metne yansıtmamak. Başlangıçta ben de yeğenimden, onun arkadaşlarıyla konuşmalarından ya da yazdığı kompozisyonlardan ilham almışımdır herhalde.
Başka alanlarda yaptığınız çalışmalar ve tecrübeleriniz çevirilerinizi nasıl etkiliyor?
Demet Elkâtip: Gazeteci ve editör olarak çalıştığım yıllar boyunca yazı ve çeviri sürekli hayatımda var olduğu için kitap çevirileri de mutat çalışmaların devamı oldu. Tabii çok daha zahmetli, meşakkatli bir iş kitap çevirisi. Sizin ruh hâliniz, zihinsel yorgunluğunuz vb. ile birebir bağlantılı. Sonuçta hayatta hep kitapla, yazıyla bir arada gidiyorsanız ve yabancı bir diliniz varsa çeviri de o sürece doğal olarak katılıyor.
Çeviriye başlamadan önce ve çeviri sürecinizde belli alışkanlıklarınız var mı? Yeni bir çeviriye nasıl hazırlanıyorsunuz?
Demet Elkâtip: Açıkçası belli alışkanlıklarım yok. Aslolan metni okuyup, özümsemektir benim için. Konu itibarıyla, metni daha iyi kavrama açısından özellikle araştırılması gereken şeyler varsa onlarla ilgili araştırmalar, okumalar yaparım tabii.
Siz Çevbir’in en eski üyelerinden birisiniz. Çevbir’le yolunuz nasıl kesişti? Birliğimize henüz üye olmamış çevirmenlere nasıl anlatırsınız Çevbir’i?
Demet Elkâtip: Evet, Çevbir’in kuruluşunda yer aldım. O zamanlar Alkım Yayınları’nda editördüm, doğal olarak çevirmenlerle görüşüyordum, kurucu üyelerle ortak arkadaşlarım vardı, böylece Çevbir’e katıldım. Çeviriyi meslek olan benimseyen, bu konuda emek harcayan herkesin içinde yer alması gereken bir kuruluş olarak tanımlayabilirim Çevbir’i. Bu mesleğe “ömrünü verenlerin” bir araya gelmesi, paylaşımda bulunması açısından da çok önemli Çevbir. Çevirmen sözleşmesinden hak ihlallerine dek birçok alanda yaptığı çalışmalar zaten biliniyor. Kısacası, çeviriyle uğraşanların içinde yer alması gereken bir kurum.