Söyleşi: Damla Göl
Gizli Tarih, Türkçeye daha önce de iki kere çevrilmiş bir kitap. Sizin yolunuz bu kitapla nasıl kesişti? Çeviri sürecinde sizi en çok ne zorladı?
Merve Sevtap Ilgın: Donna Tartt ile ilk kez yazarın son kitabı Saka Kuşu’nu çevirmem teklif edildiğinde tanıştım, bu kitaptan sonra ikinci kitabı Küçük Arkadaş’ı da yine ben çevirdim. Saka Kuşu’nu bir okuyucu olarak da çok beğendiğim için, pek çok insanın Tartt’ın en iyi kitabı olduğunu düşündüğü Gizli Tarih’i de merak edip İngilizcesinden okumuş ve çok etkilenmiştim, ama daha önce Türkçeye iki kez çevrildiği için bu kitabı çevirebileceğim aklıma gelmemişti hiç. Küçük Arkadaş’ın çevirisi bittikten sonra yayınevi Gizli Tarih’i çevirmemi isteyince çok sevindim tabii ki. Tartt’ın etkileyici bir üslubu var; uzun ve karmaşık cümleler kullanmaktan kaçınmadığı halde akıcılığı koruduğundan ortaya bence çok leziz bir metin çıkıyor. Ben de bu lezzeti elimden geldiğince Türkçeye aktarmaya çalıştım. Bunun dışında Gizli Tarih’te Antik Yunan felsefesi ve mitolojisine dair pek çok detay var, bunların Türkçe karşılıklarını bulmak için epey araştırma yapmak zorunda kaldım; ama beni bir şeyler araştırıp yeni şeyler öğrenmeye iten metinleri çevirmeyi daha çok seviyorum, bu nedenle zorlu ama çok da keyifli bir süreçti.
Donna Tartt şimdiye dek sadece üç kitap yazmış ve siz üçünü de Türkçeye kazandırdınız. Bu nasıl bir his bir çevirmen için? Bu üslubu inşa ederken nelere dikkat ettiniz?
Merve Sevtap Ilgın: Donna Tartt’ın bütün eserlerini Türkçeye çevirmiş olmak beni mutlu ediyor, kendimi onun Türkçedeki elçisi gibi hissediyorum. Tartt her gün çalıştığını, sürekli bir şeyler yazdığını söyleyen çok çalışkan bir yazar ama aynı ölçüde üretken olduğu söylenemez. Şimdiye kadar yayımlanan kitaplarını düşünürsek, on-on bir yılda bir yeni kitap çıkarıyor, bunun nedeni işine çok titizlenmesi ve çok detaycı biri olması ki bunun izlerini yazdığı metinlerde – özellikle Saka Kuşu’nda ve Gizli Tarih’te – görmek mümkün. Yazarın böylesine titizlenerek oluşturduğu metinleri çevirirken oldukça özenli davranmam gerektiğini hissettim hep. Umarım bundan sonra yazacağı kitapları da yine ben çeviririm.
Bir Mütercim-Tercümanlık mezunu olarak, o öğrendiğimiz çeviri kuramlarının gerçekten de yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Peki sizin için nasıl bir yolculuktu bu? Aldığınız eğitimin işinize yansımalarından bahsedebilir misiniz biraz?
Merve Sevtap Ilgın: Mütercim-Tercümanlık bölümüne girme sebebim edebiyat çevirisi yapmaktı. Kendimi bunun için eğitmek, hazırlamak istiyordum. Ancak Mütercim-Tercümanlık bölümünde – en azından bizim okulda – lisans düzeyinde sadece edebiyat çevirisine odaklanan bir dersimiz yoktu, ben de bu açığı İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde yandal yaparak kapatmaya çalıştım kendimce, çünkü çeviribilim dışında, edebiyata dair bir şeyler öğrenmek, okumak, araştırmak da istiyordum. Çeviri kuramlarının önemini mezun olduktan altı sene sonra Çeviribilim bölümünde yükseklisansa başlayınca daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Sanırım aradan geçen sürede işin pratik kısmıyla uğraşmış, bol bol çeviri yapmış, piyasayı az çok tanımış olmak, lisansta daha çok kağıt üstünde kalan bütün o kuramları yükseklisans düzeyine gelince çok daha iyi özümsememi sağladı. Çeviriyle akademik anlamda ilgilenmenin, bütün o kuram ve yaklaşımların farkında olmanın genel kanının aksine beni özgürleştirdiğini hissediyorum çoğu zaman, çünkü çeviri sürecinde yaptığım tercihleri herkesten önce kendi gözümde haklı çıkarmamı, önce kendimi ikna etmemi sağlıyor.
Teslim tarihleriyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Bir çalışma planınız, genelde uygulamaya çalıştığınız bir düzeniniz var mı?
Merve Sevtap Ilgın: Yalnızca çeviri yaparak geçinmenin zorluğu hepimizin malumu, bu yüzden ne yazık ki çevirmenlik tam zamanlı işim değil. Ama edebiyat çevirisi yapmak benim için gerçek bir tutku, yıllardır iki işi bir arada götürmeye alıştım. Hatta son iki senedir bu tempoya bir de yükseklisans çalışmalarım eklendi; mesela şu sıralar hem tam zamanlı işimi, hem çevirilerimi, hem de tez çalışmalarımı bir arada yürütmek için epey çaba gösteriyorum. Kendime haftalık program çıkarıp o hafta için çevirmem gereken minimum sayfa sayısını belirliyor ve buna uymaya çalışıyorum. Bu yoğunluğu idare etmek için dokuz senedir hafta sonlarımdan, yaz tatillerimden, sosyal hayatımdan feragat etmem gerekse de bu düzene artık alıştım sanırım.