TUNCAY BİRKAN
Yine basit kelimelerden gidiyoruz. Bu “ufak ama mide bulandıran” basit ayrıntılar, çapaklar bir dolu metnin okunurluğunu, akıcılığını olumsuz yönde etkilediği, bazen de düpedüz yanlış anlamalara neden olabildiği için bir süre daha bunlar üzerinde oyalanacağız…
Bu seferki konumuz “ve”. İngilizce, Almanca ve Fransızcada bu kelimenin karşılığı olan “and /und/et” sözcükleri, bu dillerde Türkçede görmediği kadar işlev üstleniyor, mesela yan cümleleri ana cümlelere, fiilleri birbirine bağlıyor, birimleri birbirinden ayırıyor, kıyaslama yapıyor vs. Ama bizim zavallı “ve”ye bu kadar yüklendiğimizde ortaya tatsız sonuçlar çıkabiliyor.
Çözüm basit aslında: Çeviriye yeni başlayan herkese ilk söylenmesi gereken şey, “ve”yi ne kadar az kullanırsa o kadar iyi olacağıdır. İşi, bazı “pürist” yazarlarımız gibi “ve”nin Türkçeye yabancı olduğu, o yüzden de hiç kullanmamak gerektiğini iddia etmeye vardıracak değilim, bence böyle kaygılarla “ve”yi kullanmama gayretkeşliğine girmek de birçok yerde ciddi sorunlar ve karışıklıklar yaşanmasına neden oluyor; zaten bir dile “yabancı” unsurlar girmesine kategorik olarak karşı çıkmanın, her türlü yabancılığa hemen “kirlilik” diye hücum etmenin sağlıklı bir tavır olmadığını düşünüyorum. Elbette ne gelirse buyur edelim tavrını savunmadığım gibi, özellikle sözdizimi alanında, yarım yamalak çeviriler yoluyla “gelen” birçok kullanımın dilimizi hakikaten de bozduğunu, mantığını sakatladığını düşünüyorum. Ama bunlar uzun uzun ayrıntıya girmeyi gerektiren meseleler. Biz mütevazı “ve”mize dönelim. “Ve” kökeni ne olursa olsun Türkçenin ayrılmaz ve son derece gerekli bir parçası artık (Mesela bu cümlede “ayrılmaz, son derece gerekli parçası” demek yeterli değil, akışı bozuyor). Beraberinde getireceği sorunları düşünmeden dilimizden birçok kelimeyi atmanın sıkıntılarını çekiyoruz hala, bir de “ve”yi atma kolaycılığına kapılmaya gerek yok.
İngilizcedeki birçok “and”in Türkçedeki karşılığı basit bir virgül işaretinden ibarettir (iki uzun ve doğrudan bağlanmayan cümle arasında kimi zaman noktalı virgül konması gerekebiliyor ama). Bazen etkisiz eleman muamelesi yapılıp hiçbir şekilde karşılamaya çalışmamak gerekir. Birbirine bağlı iki cümleciği ya da fiili çevirirken yine “ve”ye başvurmayıp “-ıp, -ip” ve “-rak, -erek” gibi Türkçeye özgü “gerund”ları kullanmak gerekir (“Anna gülümsedi ve başını iki yana salladı” demeyiz örneğin, “Anna gülümseyip/gülümseyerek başını salladı” deriz. Bu arada Türkçede bu gerund’ların ne kadar önemli bir yeri olduğunu gayet güzel bir biçimde örnekleyen bir metin için İbrahim Yıldırım’ın Kuşevinin Efendisi adlı ilginç romanını okumanızı salık vereyim). Cümle başındaki “and”leri de mümkün olduğunca kullanmamak gerek Türkçede (Nadiren de olsa mutlaka gerekebildiği için “kesinlikle kullanmayın” diyemiyorum. Ama bazen “ayrıca, hem” kullanmak, çoğu zaman da ikinci cümlenin öznesinin sonuna ayrı yazılan de, da ekini getirmek dili çok rahatlatıyor).
Son olarak aralarında bir kıyaslama yapılan, yani “arasında” ile devam eden iki ya da daha fazla kelime arasında “ve” değil, kesinlikle “ile” kullanmak gerekir. “Kadın ve erkek, doğu ve batı, rastlantı ve zorunluluk vs. arasında” denmez Türkçede, “kadın ile erkek, doğu ile batı, rastlantı ile zorunluluk arasında” denir. (İle’yi de çoğu zaman bitiştirerek ‘kadınla, doğuyla vs.” diyerek yazmak daha makul elbette. Ama uzun uzun tarif edilen iki unsur arasında bitiştirmeden yazmakta fayda var.
Elbette bütün bunlara örnekler de vermek gerek. O da bir sonraki yazıya…