Söyleşi: Damla Göl
Filistin meselesine İsrailli bir çocuğun gözünden bakıyoruz bu kitapla birlikte. Onca acının yaşandığı bir düzene dair bir metinle uğraşmak bir çevirmen için nasıl bir araştırma ve hazırlık süreci gerektirdi?
Petek Demir: Duvar beni en çok duygulandıran ve severek çevirdiğim kitapların başında geliyor. İçerik ve anlatım gücü açısından Dan Brown çevirilerimin önüne geçtiğini söyleyebilirim. Açıkçası kitap elime ilk geçtiğinde bu kadar etkileneceğimi tahmin etmiyordum. Ben de herkes kadar haberlerden öğrendiğim kadarıyla sanırım büyük de bir ayıp ederek Filistin-İsrail arasındaki çatışmaları kanıksamıştım. Ama o acının tam içinden hem de bir çocuğun gözünden oradaki akıl almaz dünyaya bakmak zihnimi ve düşüncelerimi çok başka yerlere götürdü. Kitabı okuyan herkesin benzer duygular yaşayacağını tahmin ediyorum. Çocuk kitabı kategorisinde değerlendirilse de, daha önce bahsettiğim gibi içerik ve cümle zenginliği açısından gençlere ve özellikle yetişkinlere hitap ettiğini düşünüyorum. Dünya bu kitaba haksızlık etmezse, ki büyük güçler sebebiyle böyle bir endişem var, kitabın Şeker Portakalı kadar unutulmaz bir eser olacağına inanıyorum.
Bir çocuğun gözünden, yetişkinlere de bir hikâye anlatılıyor. Bu süreçte üsluba ve kullanılacak ifadelere nasıl karar verdiniz?
Petek Demir: O denli anlaşılır, açık, sade ama bir o kadar zengin yazılmış ki, kitabın çevirisi birkaç özel bölge hakkında araştırma yapmak dışında beni hiç uğraştırmadı. İki ülke arasındaki kontrol ve sınır kapılarını araştırıp resimlerine baktım, Batı Şeria ve Gazze Şeridiyle ilgili bilgilerimi tazeledim. Çeviri bunun dışında hiçbir hazırlık veya araştırma gerektirmedi.
Çeviri yaparken biraz da niyet okuyorum. Yazarın kime, nasıl hitap ettiğini ve ne düşündürmek istediğini anlamaya çalışıyorum. Çocuk kitabı gibi yazılmış olsa da, cümlelerin içeriği ve zenginliği yazarın çok daha fazlasını hedeflediğini gösteriyordu. Ben yazarın niyetine sadık kalarak çeviri yaptım. Bir çocuğun anlamak için fazlaca düşünmesi gereken cümleleri kısaltıp basitleştirmedim. Elbette Türkiye’de çevirmenlerin teslim ettikten sonra çevirilerinin ve cümlelerinin akıbetini kontrol edememe gibi bir sorunu var. Yurt dışında çalışırken editörlerin çevirmenlerle birlikte oturup yapmak istediği düzeltmeler için tek tek çevirmenin onayını aldığına şahit olduk. Ben henüz herhangi bir editörün arayıp bir şey sorduğuna şahit olmadım. Bu yüzden hayal kırıklığına uğramamak ve yayınevleriyle fazlaca sürtüşmemek adına kitap basıldıktan sonra oturup kendi gönderdiğim çeviriyle karşılaştırmasını yapmıyorum. Elbette hataları düzelttikleri de oluyor ama “senin işin bitti, bundan sonrasına biz karar veririz” tutumu can sıkıcı.
(2015)