Söyleşi: Damla Göl
Pek çok farklı alan, tek bir kitapta bir araya geliyor. Bu değişen konular ve terimler, araştırma ve çeviri sürecinizi nasıl şekillendirdi?
Seda Çıngay: Konudan konuya atlamak başlarda çeviriye konsantre olmamı biraz zorlaştırdı diyebilirim ama her bölümü farklı bir makale olarak kabul ettikten sonra sorun çözüldü. Çeviri yaparken Ana Britannica ansiklopedisi daima elimin altındadır zaten, bu defa da öyle oldu, sık sık ansiklopediye başvurdum. Özellikle yer isimlerinin Türkçede nasıl kullanıldığı konusunda ansiklopedi vazgeçilmez bir kaynak. İnternette her zaman doğru bilgiye ulaşmak mümkün değil. Kitapta pek çok popüler kültür referansı da var. Neyse ki genellikle aşina olduğum bir alan, o nedenle pek bir zorluk çekmediğimi söyleyebilirim. Ancak örneğin kaykayla ilgili hiçbir bilgim yoktu, o bölümün üstesinden gelmek için sosyal medyaya başvurdum. Twitter’da bir kaykaycı buldum ve terimleri ona sordum.
Hedef kitlesi çocuklar olan bir kitabı çevirmek nasıl bir deneyimdi? Bu bilgileri sunarken, Türkiye’ye özgü kültürel değişiklikler yapmak gerekli oldu mu?
Seda Çıngay: Daha önce de çocuk kitapları ve masallar çevirmiştim, dolayısıyla aşina olduğum bir durum ama çocuk kitabı çevirmek yetişkin kitabı çevirmekten farklı tabii. Her şeyden önce çok eski kelimeleri kullanmamaya dikkat etmek ama bunun dili kısıtlamasına izin vermemek gerekiyor. Çocuk bilmediği kelimeyi sorsun, sözlüğe baksın. Kitap okumanın keyfine varsın. Özellikle deyim kullanmaya özen gösteriyorum ki dilin zenginliğinin farkına varılsın.
Türkiye’ye özgü değişiklikler yapmam gerekti. Söyle Söyleyebilirsen bölümündeki İngilizce tekerlemeleri Türkçeleriyle değiştirdim, örneğin kartal kalkar dal sarkar. Bir bölümde İngilizcedeki “of” kelimesindeki f harfini beynin dikkate almamasıyla ilgili bir metin vardı, Türkçede böyle bir anlam yok. O oyunu Türkçe bir zekâ oyunuyla değiştirdim. Tersi düzü bölümündeki palindromları Türkçeden seçtim. İsimler ve anlamlarıyla ilgili bölümdeki isimleri Türkçeleştirdim. İngilizcede yanlış yazılan kelimeler bölümünü Türkçeleştirirken çok eğlendim, çünkü yine sosyal medyaya başvurup insanlara en çok hangi kelimelerin yanlış yazıldığını sordum. Eşörtmen, şarz, herkez, kiprit, penbe diye yanlışları sıralarken bir anda herkes bir şeyler yazmaya başladı. Güzel bir deneyimdi, ayrıca bol bol güldük.
Başka değişiklikler de gerekti, örneğin İngilizcede hayvan inleri (yuvaları) neredeyse her hayvan için ayrı, oysa Türkçede in, kovuk, yuva deyip geçiyoruz. Yine hayvan isimlerinde Türkçede başına “dişi” koyarak kurtuluyoruz ama İngilizcede örneğin dişi kaplan farklı bir kelimeyle ifade ediliyor.
Anlayacağınız epey kafa patlatmak gerekti ama çok eğlenceliydi. Bütün bunlardan başka kitapta işkenceler ve idam biçimleriyle ilgili “Tiz vurun kellesini!” diyebileceğim bir bölüm vardı. Kafalar kesilip iç organları sökülüyor, insanlar yakılıyor ya da çivili tabutlara kapatılıyordu. Çevirirken çocukların o bölümden nasıl etkilenebileceğini düşünüp çok rahatsız oldum. Eğlenceli de değildi üstelik. Görüşümü yayıneviyle paylaştım, editör de benimle aynı fikirdeydi. Daha sonra yayınevi yazarların temsilcisiyle temasa geçti, yazarların da onayı ve desteğiyle o kısım kitaba dahil edilmedi.
Şimdi düşünüyorum da epey oyuncaklı bir kitaptı, çevirmemiş de yeniden yazmış gibi hissettim kendimi. İkincisinin de yaz sonunda çıkması düşünülüyor bu arada, demek ki bir süreliğine yine o oyunun Türkçesi neydi, o süper kahramanın karısı kimdi, baykuş kanadının Türkçe ismi var mıydı diye araştırıp duracağım, ne güzel!
(2015)