Değerli üyemiz Sevgi Tuncay’ın yeni çevirisi Buz Ressamı, Hece Yayınları’ndan çıktı.
Söyleşi: Damla Göl
Buz Ressamı, bir İzlanda romanı. Metinde coğrafi özellikler veya kültürel aktarım yönünden ne gibi zorluklar yaşadınız? Bunlara nasıl çözümler getirdiniz?
Sevgi Tuncay: Evet, iklimin ve yaşam koşullarının getirdiği kültürel farklılıkların olması beklenen bir şey tabii ki. Örnek vermek gerekirse, Türkçe söylenişiyle “çim evler” çıktı karşıma. Allah Allah çimden de ev mi olurmuş düşüncesi geliyor okuduğunda ilk önce insanın aklına; araştırdığım zaman gördüm ki “çim ev” Sıcaklığın korunması için evlerin üzerinin çim bloklarla örtülmesiymiş. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay olduğu için zorluklardan daha çok beni şaşırtan şeyler olduğunu söylemek isterim, mesela 1900’lü yılların başında geçen hikâyede, Roma ile ilgili bir pasajda Pompei’den bahsediliyor. Dünyanın çok zor şartlar altında yaşanılan minicik bir bölgesinde yaşayan insanların bu konuda bilgi –ki bunu yazara da ilettim- sahibi olmasını çok ilginç buldum. Sonra mesela onlara ait bir tepeleri olan cinlerle ve yarı cinlerle olan ilişkileri de aynı şekilde… Gerçekten her kitap insana öğrenilecek ne kadar çok şey olduğunu gösteriyor ve bu evrenin bize sunduğu sonsuz güzellikleri tanımanın hazzını yaşatıyor. Bir başka örnek olarak da kuzukulağı çorbasını verebilirim mesela, kuzukulağının o şartlarda yetişmesine şaşırmanın dışında, yemek yapmakla çok ilgili olmama rağmen bu çorbayı hiç duymamıştım. Hemen araştırıp denedim ve mükemmel bir çorba çeşidine daha sahip oldum, hararetle tavsiye de ederim çorba sevenlere.
Onlarla beraber balıkta çalışırken tuzdan kavrulan ellerimin verdiği ıstırabı yaşadım. Size buzulların ihtişamını yaşatması ve aşırı soğuğu hissettirmesi de işin haz veren bir başka yanı. Bir an kuş olup İzlanda’ya uçuveresim geldi.
Bu değerli çeviriniz uzun bir süre Çevbir’in yayıncısını arayan çeviriler listesinde kaldı. Bize bu süreçte neler deneyimlediğinizi, kitabın nasıl bir macera yaşadığını biraz anlatabilir misiniz?
Sevgi Tuncay: Bu konuda Çiçek Öztek’i herhalde ömrümün sonuna kadar minnetle anacağım. Bu kitabın yayınlanmasının dışında bana çevirmenliğin yolunu da açtı. Çevbir’i de unutmamam gerek tabii.
2004 yılında yeğenim Almanya’dan gelirken bu kitabı bana hediye olarak getirmişti. Okuduğumda 1900’lü yılların başında altı çocuklu dul bir kadının çok kıt ve zor şartlarda çocuklarını okutmak için verdiği savaşa ve Karitas’ın duruşuna hayran kaldım ve dünyanın neresinde olursa olsun “Anne”lerin evlatlarına karşı aynı duyarlılık içinde olduğunu Türk kadınının da görmesini ve onunla özdeşleşmesini çok istedim. Tüm acemiliğimle araştırırken internette Çevbir’in sayfasında “yayınlanmayı bekleyen çeviriler” diye bir bölüm olduğunu görünce çevirimi oraya gönderdim. Ve Çiğdem Hanım engin ön görüsüyle “bu güzel hikâye basılmalı” dedi. Araya başka çeviriler girdi, ama ben çeviriyi tekrar elden geçirip yazara ulaşmayı başardım. Ardından Çiğdem Hanım’a dönüp, yazarla olan kontağımızdan haberdar ettim. Onun telif hakkı için Danimarka’daki yayıneviyle kontak kurma yürekliliğini göstermesi süreci hızlandırdı. Ve o sırada çalıştığım (mükemmel görüşleri olan) HECE Yayınlarının Sahibi Ömer Bey’e bu hikâyeden bahsettiğimde, sağ olsun tekrarlatmadan “tamam hocam yayınlayalım” demesiyle de son nokta konmuş oldu.
Veee böylesine uzun bir maratondan sonra, nihayet “BUZ RESSAMI” raflarda. Umarım okuyanlar da benim gibi Karitas’ı ve fedakâr annesini severler ve İzlanda’yı, Rabbimin yarattığı güzelliklerin birini daha tanıyıp görmek isterler.
Emeği geçen herkesin yüreğine, emeğine sağlık. Duygularımı ve süreci paylaşma fırsatı verdiğiniz için size ve ÇEVBİR’e teşekkürlerimi iletmeliyim…