Söyleşi: Damla Göl

Modern dünyayı ve bu dünyadaki kadın-erkek algısını tersyüz etmeye niyetlenen bu kitabı çevirirken ne tür problemlerle karşılaştınız? Bu kurguyu çevirmek nasıl bir deneyimdi?

Aybars Çağlayan: Kanımca Chuck Palahniuk’un üslubunun bir özelliği var ki, bu değme çevirmeni bile zorlar: Aynı kelimeyi nadiren kullanıyor. Detaycı da. Onun metinlerini çevirirken sürekli araştırmak, Türkçenin zenginliğini yeniden keşfetmek gerekiyor. Örneğin “remote blue eyes”. Buradaki “remote” kelimesinin Türkçe karşılığı için saatlerce düşündüm. Tabii ki “uzak mavi gözler” değildi. Üstelik burada mavi rengin tonundan da –yani donukluktan da- söz edilmiyordu. TDK’nın Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ndeki “dalıp gitmek” deyiminin karşılığından, yani “bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak” açıklamasından yararlandım ve “dalgın” sıfatında karar kıldım. Zaten romanın erkek kahramanı ikide bir düşüncelere dalıp giden soğuk bir adam. Chuck Palahniuk’un bu eserinde kadın anatomisini ve haz dünyasını kavramak da kolay olmadı. Eser çok özetle bir “uzaktan tecavüz” ve “fabrikasyon dölleme” hikâyesi ancak yazarın dili alabildiğine alegorik. İyi bir iş çıkarmak için yazarın kurgu dünyasına nüfuz etmeye, hayal gücüm elverdiğince hikâyesini “yaşamaya” çalıştım. Galiba çeviri mesleğine en yakın bir başka meslek “şifrecilik”! Bana göre her çeviri hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir havayolculuğu. Tamam bulutların üstünde geziniyorsun. Manzara harikulade. Ama dümende değilsin. Uçsuz bucaksız göklerde ha babam de babam yol almak zorundasın, ihtiyaç molası vermeden. Durmak, metinden -kurgu dünyasından- kopmak demek. Karaya ayak basıyorsun bir gün ama kısa bir süre sonra mecburen tekrar havalanıyorsun. Annem bana hamileyken leyleği havada görmüş herhalde?

Metinde pek çok “çevirmenin notu” da var; bu dipnotları araştırırken nasıl bir süreç geçirdiniz? Hangi durumlarda dipnotun gerekli olduğuna karar verdiniz?

Aybars Çağlayan: Ne yalan söyleyeyim, dipnot konusunda hep tereddüt ediyorum. Hele edebi eserlerde. Okuru küçümsediğim sanılmasın diye azami gayret gösteriyorum. Okuru tanımıyorum. Kim tanıyor ki? Bazı terimlere ve/veya özel isimlere ne kadar aşina olduğunu bilmiyorum. Bazı özel terimleri Türkçeleştirmeye kalkışmanın da eserin tadını kaçırdığı kanısındayım. Nihayetinde çoğu eserde Türkçe okurun muhtemelen yabancısı olduğu bir dünyadan bahsediliyor. “Küreselleşme” ve “teknoloji” henüz bütün “engelleri” yok etmedi! Her okurun başını kitaptan kaldırıp internette araştırma yapmasını beklemek de pek doğru değil. Malum internetteki her bilginin doğruluğu da çok şüpheli. Dipnot konusunda genel, her “derde deva” bir çözüm yok. Eser, hatta kimi yerde dipnot bazında çevirmen/editör/redaktör/son okumacı ortaklaşa karar vermeli. “Bir Haz Markası Beautiful You” çeviri metnini dipnot işaretlerine boğup okurun dikkatini dağıtmamak için çoğu “açıklamayı” metne yedirdim. Ancak Chuck Palahniuk “çok-kültürlü” bir yazar. Göndermelere, kelime oyunlarına bayılıyor. Yer verdiği her bir özel isim romanın geçtiği uzay-zamanla bağlantılı başka bir evrene açılıyor. Zaman zaman roman kahramanlarının anadillerinden kelimeler de kullanıyor. Şimdi bunları Türkçeleştirmek doğru mu? Ya da bir “bilim adamının” kişiye özel notlarındaki Latince terimleri?

(2015)